Böyle bir başlık atmak doğru olmayabilir.. Tek yapmaları gereken, şüphesiz ki hepsini serbest bırakmaktır.
Ama bilmiyoruz, onları içeri tıkan siyasi karar vericilerin düşüncelerinde biçtikleri siyasi mahkûmiyet süreleri doldu mu, tamam mı, bu kadar ceza onlara yeter diye düşünüyorlar mı!..
Hukukun, adaletin hak getire olduğu bir ülkede böyle düşünmekten başka çaremiz yok.
Eminim, siyaset davanın içine girmemiş olsa, davanın takipçisiyim, bunlar terörist vb. diye kurduğu mahkemelere talimat verici pozisyonda olmasa iktidar başı, ne böyle hukuk garabeti bir iddianame yazılabilirdi, ne de Cumhuriyet çalışanlarını bu kadar içeride tutmak mümkün olurdu.
Hukuk okumuş, adalet kavramını içselleştirmiş, hakkaniyet vb. düşüncesiyle tanışmış hiçbir savcının böyle bir iddianame yazmaya vicdanı, makamı ve bilgisinin elvermeyeceğini, hiçbir yargıcın da mahkûmiyete karar veremeyeceğini düşünen bir insanım.
Çok özür diliyorum, çünkü hâlâ öyle düşünüyorum!
Yargıç güvencesi yoksa, adalet yok
Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının önemi, işte tam da bunun için birinci derecede önemlidir: Adalet, insanlarının vicdanlarına, anayasaya, yasalara göre hareket etmelerini sağlayabilecek tek ölçü, bağımsız ve tarafsız hareket edebilmelerini sağlayacak ortamdır.
Yargıç güvencesidir.
Yargının tepesinde güdüleyici siyasi, ekonomik veya askeri bir gücün olmamasıdır.
Bu güçlerin ellerinde tuttukları güçlü siyasi karar mekanizmasıyla, istedikleri yönde karar vermedikleri zaman, “sürülürsün, sicilin kötüleşir, liyakatına göre yükselemezsin” yargı mensuplarını baskı altında tutmamasıdır.
Bu iddianame ve yargıç kararı, tam olmaması gereken bu baskının tecellisidir.
Hatta dahasını biliyoruz ki, siyasi iradenin isteği yönünde karar vermeyenler görevden alınabileceklerini ve hatta haklarında dava bile açılabileceğini düşünüyor olabilirler. Haksız da sayılmazlar, çünkü örneklerini yaşıyoruz.
Yargı sıradanlaşmamalı
Fakat bir baskı, savcı ve yargıç vicdanını sıfırlayabilecek, sıradanlaştıracak bir noktaya düşürmemelidir, düşüremez.
O zaman yargının kendisinden de bahsetmek mümkün değildir.
Çok sık sorarım işin içindekilere:
Eğer yargıya hiçbir müdahale olmasa, yargıçlar, yasalar ve vicdanları doğrultusunda karar verirler mi, yoksa yine de ideolojik davranırlar mı?
Aldığım yanıt hep şu olur:
Yasalar çerçevesinde karar verme gayreti içinde olurlar.
Bu şüphesiz ki sevindirici bir şeydir.
‘Yasalara uyma, bana uy!’
İşte tam da bu nedenle, otoriter, tek adam, yaptığım doğrudur diye düşünen siyaset sahipleri, iktidarlar, yargının – adaletin yasalara uygun davranmasını engellemek için müdahale ediyorlar.
Yargının tümünü tepeden güdüleyerek kontrol ediyorlar.
Bu da yetmiyor, gerektiğinde el altından talimat gönderiyor sopa gösteriyorlar.
Olmadı, medyadaki tetikçilerini harekete geçiriyorlar.
Ama hiç kimsenin inanmadığı şu sözleri de söyleyebiliyorlar: “Yargıya müdahale edemeyiz yargı bağımsızdır..”
Bunu ne zaman söylüyorlar?
Yargı üzerindeki kontrolü tamamlayıp, artık doğrudan müdahalelerine gerek kalmadığı, müdahale sisteminin kendi kendine işlerlik kazandığı zaman.
Yoksa daha önce “ey Anayasa Mahkemesi, senin kararlarına saygı duymuyorum; ey mahkeme bu kararınla kime hizmet ediyorsan..” sözleriyle doğrudan müdahaleci olarak ortalıkta geziniyorlardı.
Şimdi ise “yargı bağımsızdır…”
Yani tam kontrolümüz altındadır…
Vicdan işler bugün
Evet ne olur bugün? Cumhuriyet çalışanları serbest bırakılmaya başlanır.
Çünkü her şey bir yere kadar.
Vicdansızlık da.. adaletsizlik de… hukuksuzluk da..
Her şey bir yere kadar.
Bu ülkede adaletin en altlarda ezilse bile var olduğuna, yaşadığını inanmak istediğim için böyle diyorum.
Siyasi baskı kararlarının bile ancak bir yere kadar olabileceğini, artık burada tamam demesi gerektiğine inandığım için böyle diyorum.
Siyasi mekanizma, Almanya ile büyük siyasi çatışmada insan hakları savunucularına “casus” muamelesi yapmaya yöneldiği şu sırada, Türkiye’de adalet mekanizmasının haksızlıklarla dolu olsa bile, işleyebildiğini göstermek zorunda oluğunu düşündüğüm için, böyle yazıyorum.
Haydi hayırlısı, hem adalet dağıtıcılarına hem Cumhuriyet çalışanlarına ve ailelerine.
Unutmayın bugün 24 Temmuz, basın üzerinden sansürün kalkmasının kutlandığı bir gün üstelik.