Cumhurbaşkanı, ülkenin terör saldırısında olmasını, var olan demokrasi kırıntılarını da yok etmek için adeta bahane olarak mı görüyor? Baskı, böler, parçalar ve dağıtır. Demokrasi ise büyük bir birleştirici güce sahiptir. Bunu ona yandaşları da söylemeli, yazmalı…
Demokrasi şehitlerini anma haftasında bir dizi etkinlik yapılıyor. Hiç sönmeyen bir istek yükseliyor gökyüzüne on yıllardır: Acil Demokrasi! Uğur Mumcu 23 yıl oldu öldürüleli. Şaka gibi! Berlin’de onun yazılarıyla büyüyen mesela Ahmet Tosun, Mumcu deyince tüyleri diken diken oluyor hâlâ! Ama herkesin içinde derin, onarılması güç bir yara! Törensel yas toplantıları ülkeyi kaplıyor..
Sadece Mumcu değil, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Onat Kutlar, Çetin Emeç, Metin Göktepe, Turan Dursun, Cavit Orhan Tütengil, Ümit Yaşar Doğanay, Necip Hablemitoğlu, Bedrettin Cömert, Doğan Öz, Abdi İpekçi… Bunlar isimleri yaygın bilinenler. Arkalarında daha onlarca, yüzlerce demokrasi şehidi var. Ve tabii ki Hrant Dink ve şüphesiz ki Tahir Elçi…
Türkiye karanlık dehlizler arasında yolunu arıyor. Tepeye oturanların ülkenin en önemli ve tek birleştirici gücü olacak demokrasi talebine karşı duvar oluşturmada birbirlerinden farkı yok neredeyse. Tam tersine, ülkeyi yönetenler, elimizdeki minik demokrasi kırıntılarını da silip süpürmek için büyük bir çaba içindeler.
İlk “Akademisyenler Bildirisi” de onlara fazlalık olarak gözüken bu kırıntıları silip süpürmek için adeta bir bahane yaratmış gibi. Ama susmayan bir Türkiye var karşılarında.
Mahallelerde cinayete yol açar
Saray’a yakın bazı gazeteci ve akademisyenler yemek sofrasında Cumhurbaşkanı’na, demokrasi konusunda endişelerini dile getirmiş. Fakat Erdoğan, CHP liderine, Kasımpaşa dahil İstanbul’un bıçkın mahallerinde cinayetlere ve büyük kargaşalara yol açacak ahlak, şeref vb. üzerinden veryansın ediyor. Sadece bu kavramlar yüzünden hapishanelerde yatan on binlerce insan var.
Bu ülkemizde, üstelik en tepede “ülkenin birleştirici gücü” olmak gibi bir anayasal görevde oturanlar için görülmüş bir şey değil. Ne bizde ne de başka ülkelerde! Oturduğu makam, ülkeyi birbirine karşı daha da düşmanlaştırıcı eylemlerde bulunmasına izin verebilir mi? Yasalar karşısında vatan hainliği dışında “sorumsuz” olmak, böyle bir hak ve hukuk tanımaz.
O makam, kimseye, hoşlanmadığı bildiriler, söylemler karşısında, tüm yargı sistemine “bunların defterini dürün” çağrıları yapmasına izin vermez.
Ülkenin terör saldırısı karşısında olması, anayasal ve yasal özgürlüklerin daha da yok edilmesi için bahane olamaz. Tepkileri bastırmak, daha büyük kargaşa, bölünmüşlük yaratır. Bunu Cumhurbaşkanı görmüyorsa, yanlarında danışman gibi duranlar, yandaş yazarlar da mı görmüyor, Cumhurbaşkanı böyle istiyor diye, o yönde daha fazla teşvik mi veriyorlar? Görevleri RTE’nin tutumuna hep bahane mi üretmek?!
“Zor günlerde birlik” istiyorsanız, hele hele 14 yıldır kendinizin politikaları sonucu ortaya çıkan kaotik durumlarda, yapacağınız tek şey demokrasiyi tüm kurum ve kurallarıyla çalıştırmaktır. Yeni bir şey yapmanız gerekmiyor, anayasal ve yasal var olanları uygulayın yeter…
Seçilmiş olmak, meşruluk kazandırmaz
Yoksa, bazı aklı evvel yandaşların gündeme getirdiği “ulusal güvenlik için demokratik özgürlükleri bir süre de olsa askıya alma” gibi ucube ve iktidarın tüm meşruiyetini sorgulayacak baskı eylemlerini mazur göstermeleri, daha büyük sorunlar yaratacaktır.
İktidarın meşruiyetini salt “sandıktan çıkmış olmak” (milli irade) belirlemiyor.
Sandık, onu öngören anayasal ve yasal süreçlerin sadece önemli bir parçasıdır. Yasa ve anayasaya uymazsanız, sandık da ortadan kalkmış olur. Salt seçilmiş olmak, her şeyi meşru kılmaz!
“Erdoğan bu, tarzı böyle ne yapalım” deyip geçemezsiniz. O zaman karşı soru gelir: Acaba ülkenin tepesinde oturmaya engel, ehliyetin sorgulanması gereken bir durum mu söz konusu?
Demokrasi acil demokrasi, tek çare!