Hepimiz, Atatürk ile birlikte İstanbul’da 6 ayı yoğun çalışmalarla geçirdik; hepimiz Dolmabahçe açıklarında düşman gemilerini görünce geldikleri gibi giderler dedik; hepimiz İstanbul’da Anadolu direnişi için örgütlenen yurtseverlerle kurtuluşçularla birlikteydik; hepimiz Bandırma gemisine binmek için oradaydık; hepimiz gemi ile birlikte Samsun’a çıktık. O gün bugündü, yani 19 Mayıs.
Sonra Kurtuluş ilmek ilmek örüldü. Samsun’dan itibaren Anadolu’nun ayağa kalkışının ve savaşın bütün cephelerinin neferleriydik.
Atatürk, yani Mustafa Kemal, yani Gazi, yani Gazi Mustafa Kemal Paşa Selanik’ten itibaren kendisini Kurtuluş’a hazırlayan adamdı.
Çok sayıda insan Kurtuluş diyordu, ama hepsi bir yere savruldu, yanlış yollara saptı, insanlarımızı kırdılar – kırıldılar, ülkenin uzaklarında toz toprak oldular. Ayakları Anadolu’ya basmayanlar Anadolu milletinin bunu başaracağına inanmayanlar, silinip gittiler.
Kimisinin cesareti yetmedi; kimisinin bilinci, kimisinin yüreği, kimisinin bilgisi, kimisinin inancı yetmedi…
Kimisi padişahım çok yaşaya takıldı kaldı; kimi halifeliğe, kimisi Saray’ın beslemeliğine…
Kimi İngilizci kimi Amerikancı oldu. Fransacılar da çıkmıştır, İtalyacılar da.. Ama Yunanistancılar kesin çıktı. Kurtuluşu oralarda aradı. İngiliz ve Amerikan beslemeciliğine sığındılar; Anadolu’ya yeni kölelik zincirlerinin gönüllüleri oldular.
Hepsi o günlerine, o anlarına sarıldı, gözleri asla yarını görmedi. Sırtlarına çöken imparatorluk ve padişahlık ile bir gelecek olmayan sığıntılar olarak yaşamlarını sürdürmeye çalıştılar.
Kurtarıcılarını biliyorlardı
İstanbul’da yurtseverler ise Anadolu’ya uğurlayacakları adamı biliyorlardı, tanıyorlardı, tek o başarabilirdi. Ordu Müfettişi belgelerini hazırlarken Mustafa Kemal’e, bildikleri halde, “Bir şey mi yapacaksın Kemal” diye sormadan edemediler. Aldıkları kısa ve öz yanıtı kalplerinin üzerine mühürlediler.
Cevat Paşa ile Konak’ta yemekten çıkmışlar, kol kola Nişantaşı’ndan Teşvikiye’ye doğru yürümekteler.
– Bir şey mi yapacaksın Kemal.
– Evet, Paşam bir şey yapacağım.
– Allah muvaffak etsin!
– Mutlaka muvaffak olacağız.
***
Bu yolu yürürken, her zaman 101 yıl önce bir akşam üzeri gerçekleşen bu diyaloğu anımsayın ve tekrar edin lütfen… Evet bir şey yapacağız!
***
Benzer diyalog Kâzım İnanç Paşa ile aralarında geçecekti. Ordu Müfettişi olarak görevlendirilme belgesi hazırlanırken İnanç Paşa’ya “yetki belgesine onların istediğini yaz, fakat şu iki maddeyi de ekle” diyecekti.
İnanç Paşa gülerek soracaktı:
– Bir şey mi yapacaksın..
– Kulağını bana uzat, evet bir şey yapacağım, bu maddeler olsa da olmasa da yapacağım.
– Vazifemizdir, çalışacağız..
***
Atatürk kendisini bugünlere hazırlamıştı… Adım adım. Her bir görev, her bir başarı kendisini bu başarıya götürüyordu. Çanakkale’de savaşırken, sizlere ölmeyi emrediyorum derken, Bulgaristan’da bulunurken, Libya’da çatışırken, Suriye’de çarpışırken… Bütün bu süreçler Atatürk’ü Kurtuluş’u örgütlemeye ve başarmaya bir adım daha yükseltiyordu.
Hiçbirinden yenilgiyle çıkmadı.
Büyük liderler büyük fikirlerle yürür
Samsun’a çıkmakla başlamadı Kurtuluş.
Yıllar önce Mustafa Kemal’in inancında yer etti. Samsun bunun hayata geçirilmesiydi.
Büyük liderlikler, ancak büyük koşullarla birleşerek büyük lider olurlar.
Büyük liderlik büyük fikirler demektir. Bu olmayınca liderlik de olmaz, sadece başarılı bir asker olur.
Anadolu sadece Kurtuluş’un değil, büyük bir devrimin adıdır. Büyük bir fikir hareketinin adıdır.
Kurtuluş ve Devrim bir adamda ve ona inananlarda cisimleşince, Türkiye kaçınılmaz olarak doğacaktı.
Atatürk, doğru zamanda doğru hareketin adıdır.
Büyük bir askerin, komutanın, büyük bir siyasi liderin-devlet adamının adıdır.
Atatürk, büyük ahlakın adıdır.
Atatürk, bilimin adıdır. Aklın adıdır. Geleceği kurmanın adıdır. Yurtseverliğin, halk sevgisinin ve birlikte hareket etmenin adıdır.
Adam gibi adamın adıdır. Bugünle kıyaslamaya kalkışmak bile, geçmişe en büyük hakaret olur… Bu nedenle, bugün susun!
***
Hepimiz, on milyonlar, bugün Ata ile birlikte Samsun’a çıktık. Anadolu’ya yayıldık, tüm cephelerde savaştık ve önce Kurtuluş’un sonra büyük Kuruluş’un neferleri olduk.
Bu neferliği hiç kimse unutmasın. Geleceğe, kuşaktan kuşağa durmadan aktaracağımız, taşıyacağımız tarihin büyük serüvenidir bu.
Bu serüveni unuttuğumuzda, Türkiye unuttuğunda, işte her şeyin bittiği an olacaktır.