Aramızdaki en büyük anlaşmazlık buydu. “Orhan yazıp durma Aziz Nobel alacak diye..” Alçakgönüllü bir Anadolulu özelliğini hiç yitirmemiş bir insan. Ama o derece de iddialı. Azimli, işe girişti mi, sessiz sedasız ama mutlaka başarıya odaklı inatçı kişilik.
Ama ben, DNA onarım mekanizmasını ortaya çıkartan büyüleyici çalışmasının ayrıntılarını öğrendikçe, adeta bir hayat boyu çalışma ve emek çalan bu temel bilimsel buluşun mutlaka Nobel Ödülü ile değerlendirilmesi gerektiğine inanan ve her yıl da bunun beklentisi içinde olan, bunu büyük bir iyimserlikle uman bir insandım.
Karanlıklar içinde bir yıldız parlaması olacaktı.
Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji dergimizde Aziz Sancar’ı çok konuşturduk, araştırmalarına sık sık yer verdik, söyleşiler yaptık.. Ve birçok kez de “Nobel alacak tek Türk” diye yazdık.
‘Komite gündemine alırsa Nobel gelir’
Türkiye’ye geldikçe ve görüştükçe Nobel Ödülü üzerine sohbetlerimiz oldu. DNA onarım mekanizmasının aydınlatılması çok önemli ve temel bilimsel bir olaydı. Yıllarca ter, düş, çalışma, olmadı baştan yeni deneyler sonucu, DNA’mızın bozulmalara uğradığında kendini nasıl tamir ettiği ortaya çıkartılmıştı. Biyolojimizin önde gelen bir gizi aydınlatılmıştı. Nobel Ödül komitesinin eninde sonunda bu alanda yapılan araştırmaları gündemine alması gerektiğini, bu takdirde de bu araştırmalara Nobel vermesini kaçınılmaz görüyordum. Sancar da “Evet gündemine alırsa…” diyordu.
Aziz’i anlıyordum, “Nobel alacak” sözleri bir beklenti yaratıyordu. Bu beklenti yıllara yayılıyordu. Buluş, Nobel komitesinin gündemine girmez ve Nobel verilmezse, ilgili toplum içinde, acaba Sancar’ın araştırması Nobel Ödülü alacak kadar önemli değil mi, diye bir yan düşünceyi doğuruyordu.
10 Eylül’de İzmir’de Biyotıp ve Genom Merkezi’nin açılışında karşılaştık. Merkezin danışmanları arasındaydı. Oradan da Seferihisar’a gidecek, eşi ve Türkiye’deki ailesiyle birlikte kısa bir tatil yapacaktı.
Kahvaltıda buluştuk. Eşi Gwen, kendisini görmeye gelen yeğeni, Özlem Yüzak ile birlikte kahvaltı yaptık. Türkiye’ye ilgisi her zaman yoğundu. Türkiye sevgisi çoktu… Ama epey bir süredir Türkiye’de olan biten siyasi gelişmelere kapısını kapadığını söyledi. BBC’de bile Türkiye haberi varsa bakmıyorum, dedi.
Nedenini izah etti: “Üzülüyorum ve bu beni bilimsel araştırmalarımdan alıkoyuyor. Laboratuvarda çok önemli bir araştırma konumuz var. Eğer ona odaklanmazsam, sonuçlandıramam” dedi. Çok haklı! Şu ülkeye bakın! Ben bile bu yaşadığımız bağnazlıklardan, on para etmez ve sabun köpüğü siyasetten nasıl kurtarırım diye düşünmüyor muydum.
Sanki Nobel almış gibiyim
Sohbette Aziz çok önemli bir araştırmasının daha yayımlandığını söyledi, “Ama Aziz Nobel alacak diye yazmazsan sana gönderirim” dedi. Yakında bu çalışmasına CBT’de yer vereceğiz.
Sancar, Türkiye’ye borcunu nasıl ödeyeceğini de hep düşünüp duran bir insanımız. “Benim için en büyük ödül, Türk araştırmacıların, biyoloji, genetik veya moleküler biyoloji kitaplarında, benim buluşlarıma rastlamaları, bunları bir Türk buldu demeleridir” diyor.
Bu amacına ulaştı. Adı biyoloji kitaplarında ve ansiklopedilerde yer alıyor. Buluşları, patentleri var. Dünyanın sayılı bilim insanlarından biri iken, şimdi de bu üstün başarılarını Nobel Kimya Ödülü ile taçlandırdı!
Sanki Nobel almış gibiyim!
Bilim alanında bugün Nobel alacak tek kişi Aziz Sancar’dır, diye yazdık yazdık sonunda Nobel’i aldığını bizzat telefon ederek bildirdi. Ya tıp ya kimya Nobel ödülünü bekleye bekleye ağaç olduk biz burada!
Böylece Nobel üzerine koyduğu yasak kalktı!
Bir yıldız çaktı gökyüzünde, teşekkürler Aziz Sancar!