Ataları 19. yüzyılda köle tüccarları tarafından ya da başka yollarla Anadolu’ya getirildi. Varlıklı ailelerin ev işlerinde ya da tarım alanlarında çalıştırıldı. Kendilerine Afro-Türk diyoruz ve önümüzdeki hafta sonunda Torbalı Ayrancılar Suyunbaşı Mesire Alanı’nda Dana Bayramı kutlayacaklar. Afrikalılar Dayanışma, Kültür ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Mustafa Olpak ile yaptığımız görüşmede o zamanlar Torbalı’da, Subaşı’nda, Tulum ve Naime Mahallelerinde yaşarlarmış. Ancak bugün özellikle Ayrancılar, Hasköy, Tire ve Yeni Çiftlik’te yaşamlarını sürdürüyorlar.
Türkiye’de sayıları tam olarak bilinmese de 800 bine yakın siyahi vatandaşımız var. Akdeniz ve Ege yöresinde çiftçilikle geçimini sağlayan ailelerin çoğu, Osmanlı İmparatorluğu zamanında Afrika’dan getirilmiş kabile üyelerinin torunları. Kimileri de İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Türkiye’de yaşamayı seçen ailelerin çocukları. Ülkedeki geçmişleri bu kadar köklü olunca, onların arasından da ünlü isimler çıkıyor. Türkiye Futbol Federasyonu Eski Asbaşkanı ve rahmetli Hadi Türkmen, müzisyen kuzenler Melis ve Cenk Sökmen ile koreograf amcaları Sait Sökmen, manken Tuğçe Güder, eski Türk filmlerinin Arap bacısı Dursune Şirin ve onun oğlu olan tiyatro ve Türk sanat müziği sanatçısı İbrahim Şirin ile pop müziği şarkıcısı ve tiyatro oyuncusu onlardan sadece birkaçı.
TEKERLEMEYE KONU OLDULAR
Gora’nın birkaç sahnesinde görünen manken Tuğçe Güder’i izleyenler onun yabancı olduğunu düşünse de 21 yaşındaki genç manken tepeden tırnağa Türk. Hatta podyumların yerli Naomi Campbell’i diyorlar onun için. Gerçek anne babasını hiç tanımayan Tuğçe, henüz bebekken Çocuk Esirgeme Kurumu’ndan evlat edinilmiş. Evlatlık olduğunu 6 yaşında psikolog eşliğinde öğrenen genç manken anne ve babası beyaz olduğu halde hiç merak etmemiş ten renginin neden farklı olduğunu. Bunu da büyük bir sevgiyle büyütülmesine bağlıyor ve “Siyah olmanın dezavantajlarını daha çok beni evlat edinen ailem yaşamış. Çünkü ben siyah, onlar beyaz. Siyah bir bebek aldıkları için yakın çevrelerinden bazı insanlar annemlerle görüşmeyi kesmiş” diye anlatıyor o günleri. Sokakta yabancı sananlar olduğunda ilginç anlar yaşadığını anlatan Tuğçe, “Kimisi İngilizce konuşmaya çalışıyor, kimisi Türkçe bilmediğimi sanıp kötü şeyler söylüyor. Bunlara alıştım çoktan” diyor. Kimilerine göre “Arap bacı” kimilerine göreyse yağmur yağarken camdan bakan Arap kızıydılar. Onlar aslında Afro-Türkler. Tarih Vakfı “Sesiz Bir Geçmişten Sesler: Afrika Kökenli ‘Türk’ Olmanın Dünü ve Bugünü” adlı sözlü tarih çalışmasıyla Türkiye’de yaşayan Afrika kökenli Türkleri araştırdı. Resmi tarih kayıtlarında sessiz kalmış, bugün sayıları 5 binin üzerinde olduğu sanılan Afro-Türkler, sözlü tarif çalışmasıyla geçmişlerini ve bugünlerini dillendirdi.
KABİLE PRENSESİ
Baga Kabilesi’nin prensesi Camara Fatumata’yla evlenen Mehmet Cemil Bey’in çocukları ve torunları Sait, Cenk ve Melis Sökmen de Türkiye’de yaşayan ünlü siyahilerden. Sait Sökmen şu anda eşi Gaye Hanım’la birlikte kendilerine ait manken ajansının başında. Ancak biz onu balet ve koreograf olarak tanıdık ilk olarak. Gineli annesi Camara Fatumata’nın, babasını muhteşem dansıyla büyülediğini söyleyen Sait Bey, “Sanat bizim genlerimizde var. Ailedeki herkes genlerin avantajını yaşadı aslında” diyor. Ailesinin 50’li yıllarda İskenderun’a yerleştiğini sözlerine ekleyen Sökmen, Türkiye’ye geldiklerinde 12 yaşındaymış. İki yıl İskenderun’da kaldıktan sonra İstanbul’da sürdürmüş yaşamını.
Sökmen ailesinin tüm fertleri, ekonomiden sanata, mimarlığa dek pek çok alanda başarılı isimler çıkarmış. Ancak ailede sanatçılar ağırlıkta. Sait Sökmen’in yeğenleri Cenk ve Melis Sökmen de bu sanatçılardan. Cenk Sökmen, halen Atatürk Kültür Merkezi Devlet Opera ve Balesi’nde Opera Müdürü olarak görevini sürdürüyor. Reklam cıngıllarının vazgeçilmez sesi Melis Sökmen ise Almanya’da geçen gençlik yıllarının ardından baleye olan merakı yüzünden amcası Sait Sökmen’in yanına gelmiş ama o da müzikten uzan kalamamış. Sökmenler, Türkiye’de farklı renkte oldukları için çok sıkıntı çekmediklerini söylüyorlar. Hepsinin de zaman zaman yurtdışı deneyimleri olmuş ve Avrupa’da da Amerika’da da farklı renkteki insanların çok büyük sorunlar yaşadığını vurguluyorlar. Cenk Sökmen, bir keresinde sırf siyahi olduğu için İngiltere’de bir bara alınmadığını anlatıyor. Onların tek derdi, siyahlarla ilgili fıkralar ve espriler yapıldığında gözlerin üzerlerine çevrilmesi ve filmlerdeki siyah kahramanların adlarının kendilerine takılması.
SANAT DÜNYASININ VAZ GEÇİLMEZLERİ
Türk sanat müziği sanatçısı ve tiyatrocu İbrahim Şirin de sahnelerin sempatik siyahilerinden. Aslında Belediye Konservatuarı’ndan mezun ama daha öğrencilik yıllarında tiyatroya merak sarmış. Halen Şehir Tiyatroları’nda Yaprak Dökümü adlı eserde Suriyeli bir tüccarı ve Keloğlan’da Arap Bacı’yı oynuyor. Manisa’da doğan Şirin, çocukluğunda geldiği İstanbul’dan hiç ayrılmamış. Annesi Dursune Şirin’in Türk ekranlarına çıkan ilk siyah tenli Türklerden olduğuna dikkat çeken Şirin, “Ondan sonra rahmetli Esmeray, ben, Hadi Türkmen ve Sait Sökmen geliyoruz” diyor.
Tarih Vakfı, Avrupa Birliği Komisyonu Delegasyonu tarafından desteklenen projesiyle 100 Afro-Türk’le görüştü. Onların hikâyelerini dinledi. Afrikalılar Dayanışma, Kültür ve Yardımlaşma Derneği işbirliğiyle gerçekleştirilen proje 11 ay sürdü. Çalışma kapsamında İzmir, Aydın, Muğla ve Balıkesir’deki üç farklı kuşağa ulaşıldı. Yaşam öyküsü görüşmeleri köken kurgusu, ekonomik ve toplumsal yaşam, oyun, çocukluk ve iş gibi başlıklar altında gruplandırılarak benzerlikler ve farklılıklar analiz edildi.
İŞİN ZOR HEM KADIN HEM ZENCİYSEN
Anlatılanlar bugün Afro- Türkler’e karşı ayrımcılığın devam ettiğini de gösteriyor. İzmirli bir genç kız yaşadıkları şöyle anlatıyor: “İzmir’de de sorunla karşılaşıyordum. Türkiye’de bayan olmak zor, zenci olmak daha zor. Isparta’ya gittim, üniversiteye. Herkeste bir şaşkınlık. Yurda gittim, herkes bana bakıyor. Sokaktaki insanın bir şey söylemesi koymuyor ama üniversitede belirli düzeydeki insanların söylemesi koyuyor…”
Şoförlük yapan bir genç ise “Senden başka rengi bozuk insan yok burada” denilerek işten çıkarıldığını söylüyor. Çoğu “Pele” ve “Esmeray” diye çağırılmış. Sözlü tarih çalışması Afrika kökenli olmaktan dolayı bugüne taşınmış ortak bir kültürel motifin olmadığını gösteriyor. Ancak yaşam öyküleri yüzyıllar öncesine dair ayrıntıları da anlatıyor. Bu noktada Osmanlı konusunda yanlış hüküm çıkarılmaması gerektiğine vurgu yapan Sunay Akın, köle ticaretinin evrensel olduğu o dönemde “kölelerin en insani muamele gördüğü ülkenin Osmanlı İmparatorluğu olduğunu” özellikle dile getirdi.
*************
DANA BAYRAMI:
Dana Bayramı 1925 yılında resmi olarak yasaklanmış. 1925 yılındaki “Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması” Yasası ile yasaklanmış. Yasakla birlikte İzmir’de bayram etkinliği kayboluyor, unutuluyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tamamen unutulup gidiyor. Afrikalılar Dayanışma, Kültür ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Mustafa Olpak bu yıl 8. Kez kutlanacağını ifade etti.
* Yazılı kaynaklar Afrikalıların baharı karşılamak için “Dana Bayramı” yaptıklarını, bunu yöneten ruhani lidere de Godya dediklerini belirtiyor. İzmir’de yaşayan Afro-Türklerin anlattıkları 1960’lara dek bu bayramın yapıldığını gösteriyor.
* Yaşlı kuşak kendisini Arap olarak tanımlıyor, kentte yaşayan gençler “Afrika kökenliyiz” diyor.
* Evliliklerde belirleyici neden renk değil.
* 19. yüzyılda İzmir’in Sabırtaşı, Dolapkuyu, Tamaşalık, İkiçeşmelik ve Ballıkuyu gibi yoksul zenci mahallelerinden söz ediliyor.
* Rengi nedeniyle ayrımcılık gördük diyenlerin çoğu kentlerde yaşıyor, kendilerine Pele, Esmeray diye isim takıldığını anlatıyor.
* İzmirli siyahlar kendilerini Borno, Afini, Tağali ve Cengi gibi kabile isimleriyle ayırıyor.
Kaynak: Tarih Vakfı; Sunay Akın; Afrikalılar Dayanışma, Kültür ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Mustafa Olpak; Tiyatro Tarihi