Türkiye’nin 1949 yılında kurucu üyeler arasında bulunduğu Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin (AKPM) 47 üyesi vardır. Ülkelerin nüfuslarına orantılı olarak milli meclislerden seçilen parlamenterler, siyasi görüşlerine göre bulundukları, muhafazakar, sosyalist, liberal, çevreci, milliyetçi siyasi guruplarda ülkelerini temsil ederler. AKPM’nin 318 Milletvekili bulunmaktadır. Almanya Parlamentosu milletvekili olarak ben de büyük bir ilgiyle ve zevkle bu çok renkli Parlamento’da 2005-2009 yıllarında görevde bulundum.
AKPM’nin kuruluş amacı “insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü desteklemek” olarak tanımlanıyor. Bu nedenle AKPM, üye ülkelerdeki demokrasi, insan hakları, yargı bağımsızlığı, düşünce ve basın özgürlüğü gibi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin temel değerlerini oluşturan konulardaki uygulamaları denetler. Üye ülkelerde parlamento seçimlerinin demokratik ilkelere bağlı olarak ve özgür ortamda yapılıp yapılmadığını kontrol için, seçimlere gözlemci gönderilir. Gerektiğinde üye ülkelere uygulamalardaki aksaklıklara ilişkin uyarılarda bulunur. Uyarılar ve eleştiriler yerine getirilmediğinde de Konsey üyesi ülke denetime, yani doğrudan kontrol altına alınır.
AKP hükümetleri, tüm uyarılara karşın yukarda belirtilen demokrasi kurallarına uymadıkları için, Türkiye 25 Nisan 2017 tarihinde yeniden denetime alınmıştır. Benim de tanığı olduğum bu uyarılara AKPM 2008-2009 yıllarında başlamıştı. Ancak bildiğimiz gibi AKP hükümetleri, giderek artan bir hızla demokrasi, insan hakları, yargı bağımsızlığı, düşünce ve basın özgürlüğünden uzaklaşmıştır. Türkiye tutuklu gazeteciler bakımından Dünya birincisi konumuna gelmiştir. Muhalif basın ve yazarları sürekli kovuşturma ve baskı görmektedir. Tutuklu milletvekilleri olan Konsey’in tek üyesidir Türkiye. Yargının artan düzeyde hükümetin güdümüne girdiği de görülmektedir.
TÜRKİYE BU ONUR KIRICI DURUMDAN İVEDİLİKLE KURTULMALI
‘Türkiye’de Demokratik Kurumların İşleyişi’ konulu oturumda, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Genel Kurulu’ndaki oylamada, 45’e karşı 113 oyla Türkiye siyasi denetime alındı. Siyasi denetim, yürütme organı olan bakanlar kurulunun, yasama organı, yani Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından denetlenmesi demektir. Kararda özellikle 2015 darbe girişiminden sonra ilan edilen ve üç kez uzatılan olağanüstü hâl (OHAL) yasalarının, uygulanışı, keyfi biçimde insan hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması eleştiriliyor ve Türkiye’de demokratik kurumların işleyişinin büyük ölçüde bozulduğu belirtiliyor. AKPM’de onaylanan bu karar ile, Türkiye ile iş birliğinin sürmesi için bu önerilerin yerine getirilmesi gerektiği vurgulanıyor.
Bu kararı ‘Türkiye düşmanı çevrelerin operasyonu’ veya ‘Türkiye’ye karşı yeni haçlı seferi’ olarak nitelendirmek, referandumda HAYIR diyenleri PKK ve FETÖ darbecileriyle aynı kefeye koymanın benzeri çok ağır bir suçlamadır. Hükümetlerin demokrasi karşıtı uygulamalarını eleştirenleri, büyük bir çoğunlukla alınan bu kararı, Türkiye düşmanları operasyonu olarak kategorize etmek, son derece yanlış ve tehlikelidir. Türkiye’yi giderek daha da büyük bir yalnızlığa sürükler.
Türkiye neredeyse tüm komşu ülkeleriyle bozulmuş olan ilişkilerini, şimdi de Batı Avrupa ülkeleriyle giderek gergin ve hatta kopma noktasına taşımaktan kararlılıkla kaçınmalıdır. Böyle bir anlayış ve dış politika, Türkiye’nin siyasi, ekonomik, ticari ve turizm ilişkilerine, kolay kolay onarımı mümkün olamayan zararlar verebilecektir.
YANLIŞ POLİTİKALARDAN DÖNME ZAMANI ÇOKTAN GELMİŞTİR
Sayın Cumhurbaşkanı ve AKP yöneticileri, kendilerinin bile inandığını sanmadığım yukarıdaki söylemlerle, Türk halkını etkileme ve yönlendirme politikalarını sürdürmektedirler. Bir süredir benzer söylemlerle, Almanya, Hollanda, Avusturya, Belçika ve son olarak da AKPM örneğinde de yaşadığımız gibi, son derece yanlış bir politika izlenmektedir. Avrupa`da siyaset günlük, ani ve kızgın politikalara dayanmaz. Uzun süreli hesaplarla ve zamanı geldiğinde gerekli tavrı sergileyerek politikalar yapılır. Siz Almanya ve Hollanda’ya Nazi, Faşist, Avrupa’ya Haçlı zihniyeti suçlaması yaparsanız, bu tür çok ağır ve dayanaksız suçlamalar tabii ki kabul edilmez ve bunun bedeli bilinmelidir ki ağır olur.
Yaşadığımız elektronik çağda, Dünyanın neresinde, ne gibi olay olduğunu anında farklı kanallardan izleyebilir durumdayız artık. Türkiye’deki referandumu izlemek için Avrupa Güvenliği ve İşbirliği Teşkilatı (AGIT/OSCE) ve Avrupa Konseyi tarafından gözlemci heyetler gönderildi. Bu görevde dört ülkede ben de bulundum. Seçimlerin demokratik kurallara uygun olarak özgür bir ortamda yapılıp yapılmadığı, seçim yapılan ülkelerin bir çok bölgesinde milletvekilleri tarafından izlenir, not alınır. Seçim öncesi ve sonrası değerlendirme yapılır. Heyet başkanları sağlanan verilere dayanarak, değerlendirmelerini basın konferanslarıyla kamu oyuyla paylaşırlar.
Türkiye kamuoyunda referandumun hile ile kazanıldığı ve YSK tarafından yasalara aykırı olarak mühürsüz oyların evet olarak sayıldığı ve böylece şaibeli bir sonucun ortaya çıktığı, yaygın bir olgudur. Bu kanıya AGIT gözlemcileri de tabii ki varmışlardır. Türk seçmenine yapılan bu onur kırıcı haksızlığa karşı, CHP’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) gitme kararı, çok doğru ve vazgeçilemez bir görevdir, haktır. Yılmaz Özdil’in AHİM yazısı bu konuya ışık tutmaktadır.