Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan,
Türkiye 15 Temmuzda hunhar bir darbe girişimini yaşadı. Türkiye’de çok derin yaralar açan, kalıcı izler bırakan, Dünya kamuoyunda Türkiye’nin saygınlığına ve itibarına büyük gölge düşüren bu alçakça ayaklanmayı şiddetle kınıyorum.
“Bir musibet bin nasihate bedeldir” ata sözümüzden esinlenerek, Türkiye siyasetinde köklü bir yenilenmeye gidilmesi, artık kaçınılmaz olmuştur. Gelinen nokta, Türkiye’nin geleceğinde hiç bir darbe kalkışmasına olanak vermeyecek güvenceli, barışçıl ve uzlaşmacı siyasi ortamın ve düzenin sağlanmasını zorunlu kılmaktadır. Türkiye ulusal çıkarları eksenli politikaları izlerken de, dış müdahalelere şans tanımayan bir konuma gelebilmelidir. Bu bağlamda, tüm komşu ülkelerle barış ve çok yönlü iyi komşuluk ilişkilerinin yeni baştan düzene sokulması, Türkiye’nin iç ve dış güvenliği ve barışı bakımından da zorunlu hale gelmiştir.
Kanlı darbe kalkışması sonrası, Türkiye’de siyasi partiler arasında zıtlaşma yerine, yeni bir anlayış, diyalog ve uzlaşma kültürü ortamı doğmuştur. Türk halkının öteden beri istekleri doğrultusunda, sorunlara ortak çözüm arama ve bulma eğilimi giderek hissedilir ve hatta görülür olmuştur. Türk halkı, özlemini duyduğu bu yeni yaklaşımı, yakından izlemekte ve kalıcı olmasını dilemektedir. Sizin gözlemlerinizin de bunu belirlemekte olduğundan kuşku duymuyorum.
YAKALANAN BU ŞANS KAYBEDİLMEMELİDİR
Beklenmeyen ve hatta istenmeyen bazı toplumsal olaylar, siyasetin önüne yeni olanaklar ve şanslar sunar. Türkiye tam da böyle bir ortamın içindedir. Bu durumun ülke ve toplumsal bakımdan, Türkiye’nin önünü açacak büyük bir şansa ve olanağa dönüştürülmesinde özellikle Cumhurbaşkanı olarak size, büyük sorumluluk düşmektedir.
Türkiye’nin öncelikli gereksinimi, toplumsal barışın ve uzlaşmanın sağlanmasıdır. Toplumsal barışın, parlamentoda gerekli çoğunluk olsa bile, isteklerin tek taraflı dayatma ve zorlamalarla sağlanamayacağı kesindir. Toplumsal barış için, hükümet ve muhalefet partilerinin samimi olarak diyalog ve uzlaşma yolunu seçmeleri gerekir. Özellikle de anayasanın ve anayasal düzeninin değişmesi söz konusu ise, parlamentodaki çoğunluk arayışından öteye, toplumsal barışa ve uzlaşmaya büyük özen gösterilmesi gerekir.
Örneğin Anayasa değişikliği arayışında, haklı gerekçelerle anayasanın değişmez maddelerinde ısrar eden muhalefet partileri ve toplumun önemli bir kesiminin görüş ve önerileri, gereğince dikkate alınmak zorundadır. Parlamenter sistemde köklü bir değişikliği gerektiren başkanlık sistemi ısrarınızda da, tabii ki bu uzlaşma anlayışı kaçınılmaz olmaktadır.
Sayın Cumhurbaşkanı,
Türkiye halkının önemli bir kesiminde ve Dünya kamuoyunda, 14 yıllık AKP döneminde, Türkiye demokrasi, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, basın ve fikir özgürlüğü ve Türkiye’nin çimentosu olan laiklik ilkesi bakımından, endişe duyulur bir konuma getirildiği, yaygın bir kanıdır. Bu kuşku ve endişeleri gidermek öncelikle sizin ve tabii ki hükümetin görevidir.
LAİKLİĞİN KANITLANAN ÖNEMİ
İnsanların dini inançlarını istismar ederek örgütlenen “Gülen Cemaati” nin, AKP hükümetlerinin de desteği ve göz yummasıyla, tüm devlet kurumlarına, hatta sizin ve Genel Kurmay Başkanının yaverligine kadar yerleştiği, yüzlerce yurtsever subayın, bilim insanları, yazar ve gazetecilerin, kumpaslarla hapse atıldığı, artık gözler önündedir. Büyük haksızlık yaşayan bu insanlardan özür dilenmeli, gasp edilmiş hakları iade edilmelidir. Orduda bile, komutanı yerine, tarikat/cemaat yetkililerinden emir alınmasının, Türkiye’yi bir darbeyle baş başa getirdiğini gördük. Bu bağlamda laikliğe ve liyakat ilkesine bağlılığın nedenli vazgeçilemez bir devlet sistemi olduğu kanıtlanmıştır. Bu ilkeden artık asla ödün verilmemelidir.
Tamda geldiğimiz bu yeni ortamda, yapılan hatalardan gerekli dersler çıkartılarak ve geleceğe yönelik inandırıcı adımlar atılarak, oluşan bu uzlaşma ve dayanışma sürecinde, gerekli toplumsal barışın sağlanabilmesi, ülkeyi ve halkı rahatlatacaktır. Bu görüşün doğruluğunu, yaptıracağınız araştırmaların da kanıtlayacağından kuşku duymuyorum.
Türkiye çok zor bir dönemden geçmektedir. Türk halkı demokrasiyi canı pahasına savunmakta kararlı olduğunu, darbeye karşı gösterdiği kararlı direnişle kanıtlamıştır. Halkta darbecilere karşı tabii ki derin bir öfke vardır ve bu nedenle suçlulara idam cezası istenmektedir. Ancak devleti yönetenlerin, olayları soğukkanlılıkla ve öç-alma ve kin anlayışına girmeksizin değerlendirmeleri gerekir.
Türkiye ölüm cezasını haklı gerekçelerle kaldırmıştır. Yeniden getirilecek ölüm cezasının, daha önce işlenmiş suçları kapsamayacağı, yani yasaların geriye dönüşlü işlemeyeceği, hukuk sisteminin vazgeçemeyeceği bir kuraldır.
Ayrıca çok haklı olarak, darbenin elebaşı olarak bilinen Fethullah Gülen’in ve diğer suçluların Türkiye’ye iadesi istenmektedir. İdam cezasının yeniden getirilmesi durumunda, bunun gerekçe gösterilerek, Gülen ve kaçkınların geri gönderilmesi de engellenmiş olacaktır.
Size ve hükümete eleştirel öneriler sunan medyanın izlenmesi, yapıcı uyarı ve görüşlerin danışmanlarınızca size iletilmesi, inanıyorum ki ülke yararına olacaktır.
Saygılarımla.
Hakkı Keskin