Herkes gibi siyaset yapanlar da tabii ki aldanabilir ve aldatılabilirler. Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında “Siyasi hayatımda ne aldanan oldum ne aldatan oldum” diyor. Son derece iddialı bu söyleme neden gerek duyuldu, bunu irdelemek gerekir. Ancak sayın Erdoğan 1994 yılında İstanbul Belediye Başkanı, sonra AKP başkanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı oldu. Önemli siyasi sorumluluk taşıdığı 23 yıldan söz ediyor sayın Erdoğan. Yanılmanın sözlük anlamı; tanımayarak veya niteliğini iyi anlamayarak başkasını veya işe yaramayanı seçmek, sonucunu düşünmeyerek yanlış bir harekette bulunmak veya yanlış bir karar vermektir.
Cumhurbaşkanı 25 Mayıs 2015’te, Harp Akademilerinde yaptığı konuşma da, “Ergenekon ve Balyoz operasyonlarındaki subay tutuklamalarında şahsım başta olmak üzere, tüm ülke yanlış yönlendirildi, aldatıldı” açıklamasında bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 20 Mart 2016 TRT canlı yayınında, Başbakan olarak görev yaptığı çözüm süreci döneminde valilere, “terör örgütünün üzerine gitmeyin” talimatı verildiğini, buna karşın bölgeye silah yığınağı yapıldığını açıkladı. Böylece terör örgütü tarafından aldatıldığını dolaylı da olsa açıklamış oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 4 Ağustos 2016’da FETÖ darbe girişimine ilişkin olarak yaptığı konuşmada, “Dün söyledim, ‘Rabbimden af diliyorum, milletimden özür diliyorum’ dedim. Çünkü burada hata yapmışız” açıklamasında bulundu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 5 Nisan 2017’de İstanbul’un çarpık yapılaşmasına ilişkin olarak da Fethiye Hasan Gümüşdağ Camii açılışında yaptığı konuşmada “İstanbul için çok yanlış şeyler yaptık. Ucube binalar yaptık” diyor.
SİYASİ HAYATIMDA NE ALDANAN NE ALDATAN OLDUM
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisinin yaptığı yukarıdaki açıklamalarından da görüleceği gibi, Türkiye için son derece önemli konularda hata yapıldığını, aldandığını ve aldatıldığını açıkça belirtiyor. Özellikle önemli siyasi sorumluluğu bulunanların, yaptıkları hataları, yanlışları ve aldatılmaları görmeleri ve bunu kendilerinin söylemeleri, kanımca takdir edilmesi gereken bir durumdur, siyasi bir erdemdir. Ne yazık ki Türkiye’de bu erdeme ender tanık olabiliyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanının 5 Nisan 2017’de, bu açıklamalarının tam aksine bir görüşü savunmasını, anlamaya çalışmamız gerekir. Bu açıklama kanımca doğrudan 16 Nisan referandumuyla ilgilidir. Referandumda hayır oyu kullanacakların en önemli argümanları arasında, tek kişiye dayalı yönetimin, yapabileceği hatalar, aldanmalar ve aldatılmaların ülke için doğuracağı büyük sonuçlar yer almaktadır. Gerçekten de denetim ve kontrol mekanizmasından uzak öngörülen başkanlık sisteminin, Türkiye’nin geleceği bakımından çok büyük sorunlar yaratabileceği endişesi seçmenlerin önemli bir kesiminde, haklı olarak büyük itirazlarıve endişeleri beraberinde getirmektedir.
İşte bu nedenle Cumhurbaşkanı yaptığı bu açıklamayla seçmenlerdeki bu kuşkuları gidermeye çalışmaktadır. Ne var ki Türk halkının yaşadıkları ve sayın Erdoğan’ın bizzat kendisinin de kabul ettiği gibi, Ergenekon, PKK ve FETÖ terör örgütü konularında açıkca hata yaptığıve aldatıldığıbilinmektedir. Bu aldanmalar ve hatalar yüzlerce insanın yaşamına ve binlerce kişinin de büyük mağduriyetlerle karşılaşmasına neden olmuştur.
Cumhurbaşkanı tarafından daha önce söylenmiş olan bu gerçeklerin, seçmen tarafından hatırlanmayacağı veya seçmene hatırlatılmayacağı varsayımından yola çıkılmaktadır. Gerçeği söylemek gerekirse, yakın geçmişte buna benzer olayları, ne yazık ki seçmenin önemli bir kesimi gereğince önemsememiş veya görmemezlikten gelmiştir.
REFERANDUMA BİR HAFTA KALA HERKESE DÜŞEN BÜYÜK SORUMLULUK
16 Nisan halk oylamasında bir siyasi parti tercihi veya yeni bir anayasa üzerinde oylama yapılmayacağı, konuyu bilenler tarafından sürekli olarak vurgulanmaktadır.
Bu referandumda gerçekten de Türkiye’nin kaderinin ve geleceğinin nasıl şekilleneceğini belirleyeceğiz.
Kayıtsız şartsız millete ait olan egemenliğin, tek kişiye devredilmesini ve böylece Büyük Millet Meclisi’nin göstermelik ve etkisiz duruma gelmesini istemiyorsak;
Cumhuriyetimizin ve parlamenter sistemin en önemli dayanağı olan kuvvetler ayrılığının yok edilmesini tehlikeli buluyorsak; partili Cumhurbaşkanının hem devlet ve hem de hükümet başkanlığı görevini üstlenmesini yanlış buluyorsak; bağımsız olması gereken Anayasa Mahkemesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin, Cumhurbaşkanı buyruğuna girmesini kabul etmiyorsak; Meclis’in elinden, aslı görevi olan bütçeyi onaylama ve gensoru yoluyla hükümet ve bakanlar hakkındaki sorgulama yetkisi alınmasına hayır diyorsak; denetlenmesi bulunmayan Cumhurbaşkanına, devlet bütçesinin ve ihaleler yasasının verilmesine hayır diyorsak;
16 Nisan günü oyumuzu mutlaka “hayır” olarak kullanmalı ve tanıdıklarımızın da oy kullanmalarına çaba göstermeliyiz!