Atatürk ve onun çağdaşlık ilkeleri üzerine yazmak belirli otoritelerin işi. Ben, burada yalnız bazı noktaları bir daha hatırlatmak istiyorum.
Eski Meclis Başkanı, Millet Vekili, Dış İşleri Bakanı Hikmet Çetin`in bir anlatısını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Hikmet Çetin, merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile yaptığı sohbetde, Süleyman Demirel Cumhuriyeti şöyle tarif etmiştir:
„Bak Hikmet, Cumhuriyet sen ve benim, demiştir“.
„Sen, Diyarbakir`ın küçük bir ileçsinden, okur yazar olmadığın halde ayrılıp Ankara`ya gelmişsin, burada 9 yaşında okumaya başlamış ve bugün TBMM başkanı olmuşsun. Ben ise Isparta`nın bir köyünden gelerek, bu ülkeye Cumhurbaşkanı oldum. İşte Cumhuriyet bu“.
Atatürk deyince aklımıza ne geliyor?
Atatürk çağdaşlık, yani çağın en ileri ucunda olup, daha ilerilere gitmeyi ve görüş açının sonsuza doğru yönelmesi demektir.
Atatürk demek, bağımsızlık, yani ülkesinin hiçbir devletin gölgesinde olmaması demektir.
Atatürk, eğitim, okumak, yazmak ve okuduğunu anlamak demektir.
Atatürk, dini kendi dilinde öğrenmek ve yobazların yalanlarına inanmamak demektir.
Atatürk, kadının birey olması, yani hak ve hukukuna sahip olması demektir.
Atatürk, miras eşitliği, yani kız ve erkek çocukların aynı miras hakkına sahip olması demektir.
Atatürk, bilim demektir.
Atatürk, hukuk, adalet ve bağımsız yargı demektir.
Atatürk, istiklal savaşından önce Meclisi kurmuş ve savaşı Meclis idare etmiştir, Atatürk demek Milli İrade demektir.
Atatür Cumhuriyeti kurmuş ve kendisine padışahlık makamını önerenlere, benim amacım padışah olmak, yani tek adam olmak değil „Milletin İradesinin“ yönetime hakim olmasıdır diyerek padışahlık makamını red etmiştir.
Atatürk demek, Cumhuriyeti kurandan sonra ülkenin aydınlanması ve kalkınması için eğitim seferberliği gerçekleştirmektir.
Zaten kurtuluş savaşı verilirken Ankara`da öğretmenleri toplamış ve onlarla eğitimi tartışmıştır.
O toplantıya cepheden gelerek şahsen katılan Mustafa Kemal, salona girdiğinde bakar ki, kadın ve erkek öğretmenler ayrı yerlerde oturuyor. Yanında ki yetkiliye, bu rezalet ney diye sorar, yani neden haremlik selamlık der. Kadın erkek eşitliğini vurgular.
Toplantının açılışına ara verilir kadın ve erkek öğretmenlerin karışık oturmaları sağlanır. Mustafa Kemal bilir ki, kadın ve erkeğin eşit ortamda olmadığı bir Türkiye kalkınamaz. Düşüne biliyormusunuz, 1920 lerde ki Mustafa Kemal Paşa`nın düşüncesi ile 2021 lerin, onun koltuğunda oturanların düşüncesinin arasında ki farkı. O, kadının erkekle eşitliğini savunurken, bugün ki, kadın ve erkeğin eşit olması kadının fıtratında yok diyor.
Atatürk demek, Cumhuriyet için olmazsa olmaz olan kılık kıyafet, harf devrimi, kadına seçme seçilme hakkı, Medeni Kanun gibi reforumları hızlı şekilde hayata geçirmektir.
Atatürk demek, 1930`lu yılların ortalarında Almanya`ya hakim olan Hitler, yahudi kökenli bilim insanlarını yok etmek istediğinde, Hitler faşizminden kaçan Alman bilim adamlarına sahip çıkan ve o bilim adamlarından Türkiye Cumhuriyeti üniversitelerini kurmalarını talep etmektir.
Atatürk demek, Cumhuriyet devrimlerinden hoşnut olmayan Şeh Said, Said-i Nursu, Menemen`de Kubilay`ın kafasını kesen yobaz Derviş Mehmet`lerin malup ve yok olmasını sağlayan büyük devrimcidir.
29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet kurulduğunda, gerici, dinci kesim çıkarları zedeleneceği ve aydınlanacak halkı din ile kandıramıyacaklarını gördükleri için, din elden gidiyor yaygarası başlatmışlardır. Bu yobaz sürüleri, bugün olduğu gibi, o gün Cumhuriyeti yikmak için and içmişlerdir.
29 Ekim 1923 tarihinden sonra Cumhuriyeti yıkmak isteyen yobaz sürüleri, gizli gizli örgütlenmişlerdir. Genç Cumhuriyet`e baş kaldıran birçok yobaza gerekli cezalar verilsede, eğitimsiz halkı kandırmak kolay olmuştur.
1950 sonrası iktidarlar dini kendileri için sermaye olarak görmüştür.
Genç Cumhuriyet tehlikeye sokulmuş, sokaklarda şeriat ve hilafet çığlıkları yükselmeye başlamıştır. Tıp ki, bugün olduğu gibi bu yobaz sürüleri o gününde iktidarının desteğini almıştır.
Cumhuriyeti ve Atatürk ilkelerini korumak için yurtsever gençlik „Tam bağımsız Türkiye“ derken, bu gençliğin üzerine Amerika beslemeleri saldırtılmıştır. Yurtsever gençlik 6. Filoyu protesto ederken, gerici yobazlar, yani MTTB ve onun başkanı İsmail Kahraman Amerika askerlerini korumuş ve 6. Filo`yu kıble kabul ederek namaz kılmışlardır.
Tabi ki, gizli eller durmamış, solcu ve Atatürkcü gençliğin üzerine acımasızca gitmişler ve üniversitelerde silahları konuşturmuşlardır. Sonunda 12 Mart muhtırası verilerek, başta 1961 Anayasa`sı olmak üzere, devrimci hareketin önüne geçilmiştir. Bugün ülkeyi yönetmesi gereken Deniz Gezmiş ve arkadaşları silahlı hiçbir eyleme katılmadıkları halde, idam edilmişlerdir.
Kenan Evren faşizmi solcuların üzerinden dozer gibi geçerken, birçok ülkücü gençliğide ezmiştir. Faşist Evren`in tek dokunmadığı grup ise bugün iktidarda olan „Dinci“ kesimdir. Dinci kesime dokunmuyordu, çünkü Amerika böyle istiyordu.
Faşistler büyük ekonomik çöküşler sonunda iktidara gelmişlerdir. Almanya, İtalya veya İspanya bunların belirgin örnekleridir.
Her ne kadar Necmettin Erbakan din ağırlıklı söylemler geliştirmiş olsada, onun milli duruşu Amerika ve hakim sınıfları çok rahatsız etmiştir.
Soldan Bülent Ecevit`i, sağdanda Necmettin Erbakan`ın saf dışı edilmesi gerekiyordu. Bunu AKP`yi kurarak başardılar.
İşte bundan sonra laik Cumhuriyet`in tasfiye işlemi başlatılmış oldu. Devlet yönetme tecrübesi olmayan ve devletde kadrosu bulunmayan Erdoğan, Fehtullah Gülen`e elini vermiştir.
Burada bir öz eleştiri yapmak zorundayım. Biz bu Cumhuriyeti ve Atatürk ilkelerini koruyamadık. Asık suratlı bürokratlar, omuzu kalabalık generaller ve çürüklere güvenerek Atatürk ve Cumhuriyet`e en büyük ihaneti yaptık.
Ülkenin kurtuluşu Atatürk`ün Gençliğe Hitabesi`inde gizli. Gençlik ayağa kalkarsa, o zaman ülke bu yobazlardan, bağnazlardan, soygunculardan, hilekarlardan, kul hakkı yiyenlerden ve dini sermaye edinen yalançılardan kurtulur.
Hiç kimse karamsarlığa kapılmasın. Bu ülkenin gerçek sahipleri yurtsever gençlerimiz ve çağdaş yaşamı seçen kadınlarımızdır.
29 Ekim 1923 Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun!