Sovyetler Birliği`nin dağılmasını gerçekleştiren, Amerika ve mütefikleri, Sovyetler`in dağılmasından sonra emperyalist yayılmacılığını hizlandırmıştır.
Amerika ve Avrupa ülkeleri iki koldan harekete geçerek, bir tarafdan eski Sovyet ülkelerini birer birer NATO`ya alırken, diğer tarafda AB`ye üye yapmışlardır. Tabi ki, Sovyetlerin dağılması sonunda, yeniden kurulan Rusya Federasyo`nu, NATO ve AB`nin yayılmacı girişimlerine engel olacak güce sahip değildi.
Rusya`nın zayıflığından faydalanan başta Amerika olmak üzere, Amerika mütefikleri Bulgaristan, Romanya, Letyonya, Estonya, Polonya, Macaristan ve Çekoslovakya`yı NATO ve AB`ye üye yaptılar.
Eski Sovyet ülkeleri birer birer Rusya`dan koparken, Rusya`nın başına eski bir KGB ajanı olan Putin, ülkenin yönetimine getirildi. Putin çok birikimli ve dünyayı çok iyi tanıyordu.
Amerika ve NATO, Rusya`ı çembere alarak, onun hareket alanını kısıtlamak istiyordu. Bu gelişmeler karşısında, Rusya doğuda bir yandan Orta Asya Türk cumhuriyetleri, güneydoğuda Kafkaslar, Karadeniz’de Kırım ve Gürcistan, batıda ise Ukrayna sınırında önlemler alarak, Karadeniz`i Amerika ve NATO`ya bırakmak istemiyordu.
Evet, Rusya`nın Ukranya`ya müdahalesini neredeyse herkes eleştiriyor. Fakat, Amerika ve NATO neden Rusya`nın gözünün içine parmaklarını sokmak istediklerini konuşan yoktur. Varşova Paktı yıkılandan sonra, Amerika dünyanın tek jandarması olduğunu ilan etmiştir. Amerika`nın sınır tanımaz yayılmacılığını eleştiren yoktur.
Eğer olayları biraz tarafsız olarak değerlendirecek olursak, gerçeklere ulaşmayı daha kolay sağlarız.
Gelin bizi, yani Türkiye`yi ilgilendiren bir konuyu analız edelim. Amerika`nın Irak ve Suriye`yi işgal etmesi sonunda, YPG/PKK`ya binlerce TIR dolusu silah verdiğini biliyoruz. Amerika ve Batı Ülkeleri tarafından pof poflanan Barzani „Kürdistan Bağımsız Devletini“ ilan etmek için, harekete geçmişti. Barzani`nin bu tavrına Türkiye karşı çıkarak, Barzani`nin bağımsızlık ilanını engellemiştir.
Dahası, Türkiye`e kendi sınırında bir Kürt Devleti kurulmasını istemediği için, Irak ve Suriye`nin kuzey bölgelerine girerek, o bölgelerde kontrol sağlamaya başlamıştır. Demek ki, devletler kendi burunları önünde, düşman olarak gördüğü devletleri veya birlkleri istemiyorlar.
Eğer Amerika, NATO ve AB yayılmacı politikalarını sürdürmekten vaz geçmiş olsaydı, Ukranya`nın NATO üyeliğine yeşil ışık yakmasaydı, bugün Rusya ile Ukranya bu savaşı yaşamamış olacaklardı.
İkinci Dünya Savaşı`nı Hitler`in yayılmacı politikası başlatmıştır. Ümit ederim ki, Üçüncü Dünya Savaşı`na Amerika, NATO ve AB`nin yayılmacı politikaları sebep olmazlar. Rusya`yı çembere alarak izola etmek isteyen emperyalist devletler, sonunda Rusya ve Ukranya halklarının acılar çekmesine sebebiyet vermişlerdir.
Rusya ve Ukranya savaşırken, Türkiye nasıl bir diplomasi uygulamalıdır. Ümit ederim ki, Türkiye Suriye`de yaptığı hatayı tekrarlamaz. Türkiye tarafsız diplomasi girişimlerini sürdürmek zorundadır. Ukranya`ya destek verirken, Rusya ile dalaşmaması gerekiyor. Türkiye`nin rehberi Atatürk ve İnönü olmalıdır.
Türkiye’nin kuzeyinde gelişen, üstelik temellerinde Karadeniz’in denetim ve egemenliği konusu olan çatışma, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin önemini bir kez daha ortaya çıkarmıştır. İkinci Dünya Savaşı acımasız şekilde devam ederken, o günün Dış İşleri Bakanı Şükrü Sraçoğlu 21 Eylül 1939 tarihinde Stalin`i ziyaret eder. Saracoğlu’nu dostça karşılayan Stalin, gülerek “UMARIM BOĞAZLARIN ANAHTARLARINI DA BİRLİKTE GETİRMİŞSİNİZ“ der.
Saracoğlu “MAALESEF EKSALANS STALİN, MUSTAFA KEMAL PAŞA ANAHTARLARI BERABERİNDE GÖTÜRDÜ“ yanıtını verir. Bu yanıt, boğazlar konusunun Türkiye için ne derece önemli ve stratejik olduğunu gösterir. Bugünkü sorumlu yöneticilere ve diplomatlara da ders olmalıdır (Bu anektotu Cumhuriyet Gazetesi yazarı Alev Çoşkun`un bugün ki yazısından aldım).
Demek ki, Türkiye`yi kuranlar ve sözleşmeleri yapanlar „İki Sarhoş“ değil, ayık ve ileriyi gören dehalarmış.
