Türkiye`nin en soğuk ili Erzurum`un Aşkale ilçesinin Özler köyünde 1 Mayıs 1951 günü gözelerini dünyaya açmış. Kır yoksulu bir ailenin ondört çocuğunun en küçüğü olan dostum; çocukluğu benim gibi hayvanlarını otlatarak geçmiş. İlk okula onbir yaşında köyünde başlar.
Hanı kader bizi gurbet ele attı derlerya, işte dostumuda kader ailesi ile birlikte taşı toprağı altın olan Çukurova`ya atar. Çukurova`nın en verimli topraklarını bağrında besleyen Ceyhan`ın Tuzlugöl mahallesini mekan tutarlar. Tuzlugöl mahallesi Anadolu`nun fakir bölgelerinden gelen gurbetçilerin mekan tutukları yerdir. Taşını toprağını bırakarak Ceyhanà gelenler, Tuzlugöl mahallesinde bir odalı gecekondu yaparlar.
Orta okul ve liseyi Ceyhan Lisesi`inde tamamlayan dostum, daha sonra öğretmen olur. Tabi ki, okul süresince pamuk tarlalarında çapa vurur, pamuk toplar veya karpuz satar. Öğrencileri onun için her şeyin üstündedir. İlk görev yeri kürt köyleri olup, türkçe bilmiyen çocuklara türkçeyi sevdirirken, kendiside kürtçe öğrenir.
Emekten ve ezilenin yanında durur ve kimsenin önünde diz çökmez. Hakkında çok şikayet olur. Örneğin adı komünist öğretmen olarak çıkmıştır. Çocukların daha iyi ortamda eğitim almaları için okulun boyasını kendisi yapar. Kaymakam şikayeti yerinde değerlendirmek ve komünist öğretmenle konuşmak için köyün okuluna gelir. Okulun içerisinde boya yapan şahsa komünist öğretmeni sorar. O sorduğunuz öğretmen benim Kaymakam Bey der. Kaymakam şaşırır ve mahçup şekilde oradan ayrılır.
Okuma yazma öğrenenden sonra şiirler, öyküler yazmaya başlar. Şiir veya öyküler yazmasının altında ezilmişlik vardır. Emekli olandan sonra Ceyhan`da bir kitap evi açar. Amacı gençleri okumaya özendirmekti. Ne yazzık ki, sonunda oda kapitalizmin zalimliğine dayanamaz ve o çok sevdiği kitap evini kapatır. Bu defa taşı toprağı altın olan yedi tepeli İstanbul`un yolunu tutar. Yazmak onun aşkıdır ve yazmaya İstanbul`da devam eder.
Aslında bu dostum ile Ceyhan`da, yani Tuzlugöl mahallesinde yaşamsız. Kendisi bizim abilerimiz ile akranmış. Fakat ikimizde aynı tasda, yani Fadima ablanın çorbasını birlikte kaşıklamışız. Bekir Öğretmen can dostu, Hamza amca ve Fadime ablanın çocukları Bayram, Necip ve Yüksel`i kardeş olarak görmüş. Fadime abla hepimizin anası, üç oğluda hepimizin kardeşleriydi. Nur içinde yatsın Hamza amca ve Fadime abla.
Facebook`da Ceyhan hakkında yazdığım bir yazı vesilesi ile, kendisi ile tanıştım. Öykülerini okumaya başladım ve kendisini sevdim. Arada bir telefon görüşmesi yapıyor ve eski günleri hatırlıyorduk. Sonunda, bu sene Dikili`de kendisi ile buluştuk. Corona vesilesi ile kucaklaşarak hasret gidermesekde, gözlerimizin ışıltıları her şeyi anlatıyordu.
Çantasında benim için getirdiği kitaplarını masanın üzerine koydu ve „Aydınlık yüzlü insanlar Yıldız ve Tahsin Albayrak`a en iyi dileklerimle“ diye imzaladı. Bu dostumu şahsen tanımakdan dolayı çok mutlu olmuştum. Hele hele ikimizde Ceyhan Lisesi mezunu olduğumuz ve Ceyhan Lisesi`nden bir dostumun bizim için kitaplarını imzalaması, başka bir mutluluktu.
Elimde olan kitapları bitirenden sonra, can dostumun kitaplarını okumaya başladım. Elime aldığım ilk kitabı „dün bugün yarin“ adlı şiir kitabıydı. Aslında şiir okumayı fazla sevmem, fakat bu dostumun kitabını okurken, analar ne cevherler doğuruyormuş dedim. Kitabı bir günde bitirdim.
Hanı kitapçılara gider, raflarda gözlerimiz Nazım Hikmet, Ahmet Arif, Sabahattin Ali, Can Yücel, Hasan Hüseyin, Cemal Süreya veya benzerlerini ararya, aslında yanılıyormuşuz. Evet Nazım, Ahmet Arif ve benzerleri büyük şairler, bunda kuşku yoktur. Fakat dostum Alişan Karahan`ın şiirlerini okurken, işte yaşayan Arif bu dedim.
Değerli şair ve yazar dostum Alişan Karahan`ın „dün bugün yarın“ kitabını alıp okumanızı önemle tavsiye ediyorum. Diğer kitaplarını sırası ile okuyacağım, biliyorum ki, biri diğerinden daha kıymetlidir.
Alişan Karahan`ın diğer kitapları şunlar:
Sütteki Zehir, Bedo`nun Düşü, İnsansız Dünya, Bakır Tenceredeki Sihirli Arılar, Benim İnsanlarımın Yol Hikayesi, Gidenlerin Ardından.
Ne mutlu bana ki, Alişan Karahan gibi bir dostum oldu.