Türkiye- AB ilişkilerinin tarihsel gelişimi bilinen ve hatta düşlenebilen tüm yol ve yöntemlerden nitelik ve nicelik bakımından ayrılan, kendine özgü rastlantısal nokta- çizgiler izler. Bunu bir süreç tanımı içinde değerlendirmek güçtür. Ucu açık olarak nitelen bu ilişki biçimi bir süreç değildir. Toplumsal- politik- ekonomik süreçler, bir öznenin tasarımladığı, planladığı, uyguladığı, deneme-sınamalardan sonraki, bir düzen içinde ilerleyen olayların ilkeli ve erekli bir dizgesidir . Süreç iyi yönetilebilirse başarıya odaklıdır. İlkeler temelinde araçlar kullanılarak ereklere ulaşılındığında başarılı süreçlerden söz edilir. Her başarılı ya da başarısız sürec, tarisel olarak bir sonraki sürece yüklüdür…
Yarım yüz yılı aşan Türkiye-AB Üyelik Süreci aslında ÇılgınTürklerin „çağdaş uygarlık düzeyine“ ulaşma yolculuğundaki iki asırlık Osmanlı, bir asırlık Cumhuriyet döneminden kalma tutkularının sürdürülmesidir. Bu tutkuya karşılık verecek öge çoğul olmakla birlikte, tekile indirgenebilir de. AB´nin motor gücü olan ülke Almanya isterse, tüm „günah keçileri“nin karşıt gerekçelerini anlamsız ve etkisiz kılarak ucu açık üyelik sürecini olumlu sonuca ulaştırabilir. Türkiye´nin AB-Üyeliği karşıtı Almanya bunu ister mi, en azından görünür gelecekte istemeyeceğini, yakın geçmişteki duruşuyla tarihselleştirmiştir.
Peki, Almanya´ın güncel tutumu, Türkiye´den yana tavır alır gibi görünmesi ne anlama gelir? Tarihteki „Berlin Antlaşması´nda 1878“ (Türklerin Avrupa´dan atılışında sonun başlangıcı) Otto von Bismarck´ın Almanya´nın işlevini gerekçelendirmesinde dediği gibi „Adil Aracı“ olmak anlamına gelmese bile, „Ayrıcalıklı Ortaklık“ yolunu düzenleyen yol açma aracı anlamına gelir.
Suriyeli sığınmacı akınından korkulurken, Türkler ve de Türkiye´de bulunan sığınmacıların AB´ye vizesiz girebilmeleri olanağı belki birkaç aylığına sağlanabilir, ancak en kısa sürede bu engellenir. Çünkü üyelik karşıtlığının temelinde yatan öge, yasal hak „serbest dolaşım, istenilen yerde yaşama ve çalışma“olasılığı ortaya çıkar. Bu ise Avrupa´da yeniden dolaşmaya başlayan „post modern hayalet“ten başka bir şey değildir. Üstelik bu hayalet 19. yüz yıldaki gibi komünist de olmayıp, Batı Uygarlığının yüreğini hoplatan ortadoğulu Turuva Atı´dır.
AB ülkelerini sığınmacı kabusundan kurtarma Türkiye´ye „ayrıcalıklı görev“ olarak tanınmıştır. Böylece de çıkmazdaki AB ve AKP-Erki kıvançta ve tasada ayrıcalıklı ortaklık yolunda büyük başarı sağlayacaklar; yapılanların etik olmaması, temel insan haklarına ve demokratik ilkelere uymamasına ne gam! Üstelik üyelik yolunda bir “ iyi niyet taşının” daha döşenme töreni yaşanırken!
Almanya´daki son seçim sonuçları hükümeti biraz korkutsa da AB genelinde soruna çözüm getirme denemesi sürdürülecektir. Türkiye´nin istemleri gönülsüzce geçici olarak kabul edilecek ama uygulama tarihinde yeni gelişmeler neden gösterilerek, vize konusuna simgesel bir içerik verilip AB-Türkiye ilişkisi koparılmadan sürdürülecektir. Aldatma ve aldanmanın yeni adı diplomatik tutum olarak gülümseyen yüzünü koruyacaktır. Böylece de Türkiye-AB süreci uzun ince yolunda gündüz gece yol alacaktır.
Umut var, dayanın Çılgın Türkler!