7.1 C
Hamburg
Pazar, Nisan 21, 2024

ALTMIŞSEKİZ’İN DEVRİMCİ KÜLTÜRÜ VE DENİZLER…

ADD Genel Başkan Adayı M.Hüsnü Bozkurt ve Arkadaşları, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarının 49. yılında bir yazı kaleme aldılar.

ELBE EXPRESS/KONUK YAZAR

ALTMIŞSEKİZ’İN DEVRİMCİ KÜLTÜRÜ VE DENİZLER…

Yine bir 6 Mayıs… Yine yüreğimizde derin ve hiç bitmeyecek bir sızı…Yine boğazımızda bir demir yumruk…

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarının üzerinden tam 49 yıl geçmiş.

Biz onlara kısaca “DENİZLER” diyoruz. DENİZLER sadece bu üç kahraman gençten ibaret değil. 12 Mart faşist darbesi sürecinde katledilen, işkence gören, hapislerde çürüyen, geleceği karartılan yüzbinlerce genç. Onlar artık yetmişli yaşlarını sürse de yürekleri halâ gümbür gümbür…

Altmışsekiz Devrimci hareketi deyince aklımıza DENİZLER, DENİZLER deyince de Bindokuzyüzaltmışsekizin devrimci ruhu ve kültürü geliyor.

Bizim için Altmışsekiz sadece boykotlar, üniversite işgalleri değil. Gecekondu yıkımlarında evi başına geçirilen yoksul halkın yardımına koşan, grevdeki, direnişteki işçilerin, toprak işgalleri yapan topraksız köylünün yanında yer alan, tütün üreticisinin mitinginde, geçit vermez Zap suyuna köprü yaparken, özel okullara karşı yürüyüşte, Samsun’dan Ankara’ya “Mustafa Kemal Yürüyüşü”nde Türk Bayrağı ile en önde yürüyen ve “TAM BAĞIMSIZ VE GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE” sloganı ile zihinlerimizden hiç silinmeyecek, ana sütü gibi saf ve tamamen bize ait devrimci  bir kültür…

Akşam yiyecek yemeği olmasa bile elinden kitap düşmeyen, bir tartışmada adı geçen kitabı okumadığının farkına vardığında bunu bir eksiklik olarak görüp utanç duyan, Sinematek’e devrimci filmler getirip izledikten sonra tartışan, Beethoven’i de Şekspir’i de Nazım’ı da Yahya Kemal’i de, Garcia Lorca’yı da Brecht’i de bilen, Aşık Mahzuni Şerif’i de, Aşık İhsani’yi de, Müzeyyen Senar’ı da Mercedes Sosa’yı da, Joan Baez’i de dinleyen, saz çalıp türküler söyleyen, gerektiğinde öfkelenip gerektiğinde ağız dolusu kahkahalar atan ve korkmadan gülümseyerek idam sehpasına yürüyen bir kuşak, Altmışsekizliler…

Cebindeki son parasını arkadaşlarıyla paylaşan, yoksul öğrenci yurdunda ya da  evinde  tencerenin dibini birlikte sıyıran, kazağını, gömleğini, postalını, parkasını hatta iç çamaşırını gönül rahatlığı ile paylaşan, değil şimdiki gibi cep telefonu, güçlükle bulunan ankesörlü telefonda dakikalarca çevir sesi bekleyerek ulaştığı arkadaşının zor durumda olduğunu öğrenince yardımına koşan, pilli radyosuyla Vietnam savaşındaki son durumu izleyip, yüreği Bolivya dağlarında çarpışan Che ile atan bir kültür.

Arkadaşını satmak şöyle dursun, onlardan en küçük bir şeyi gizlemeyi ayıp sayan, aldıkları öğrenci kredisinden artırdıkları üç kuruşu ailelerine gönderen bir yiğit kuşak….

Bu kuşağın devrimci kültürü öylesine etkin oldu ki, kendilerinden çok sonra doğan kuşaklar bile bu devrimci kültürü sürdürmeyi bir onur saydılar. Dahası Altmışsekiz devrimci mücadelesinin yanından bile geçmemiş olanlar, sonraki kuşaklara kendilerini pazarlayabilmek için “Ben Paris’teyken” diye başlayan yazılarında  marka şarap muhabbeti yanında 1968 eylemlerinde Fransız polisine kaldırım taşı fırlattıklarını anlatarak Altmışsekizliliği sermaye edindiler.

Ülkemizdeki Altmışsekiz devrimci hareketi, başlangıç tarihi olarak dünyadaki 1968 hareketi ile eş zamanlı olsa da, talepleri ve hedefleri ile çok farklı idi. Yurtdışındakilerin talepleri arasında üniversite reformu da vardı, ama Onlar; cinsel özgürlük, kız erkek karma öğrenci yurtları, uyuşturucu serbestliği gibi taleplerde de bulunuyorlardı. Oysa bizim Altmışsekizlilerimizin yüreği yoksullarla birlikte Kemalist Cumhuriyet ve Tam Bağımsız Türkiye ideali için atıyor, bu ideal sadece sözde kalmayıp ABD 6. Filosunun erlerini Dolmabahçe rıhtımında denize döküyordu.

Yurtdışındaki 1968 hareketinin talepleri bizim gibi ülkelerin sömürüsünden gelen payları “isyancılarla” paylaşarak bastırıldı. Pek çoğu konformizmin batağında boğuldu. Az gelişmiş ülkelerdeki mücadeleyi desteklemenin yerini, bu ülkeleri aşağılamak, yönetmek düşüncesi aldı. 1968 hareketinin Avrupa’daki en ünlü ismi olan Daniel Con Bendit’in ( Kızıl Dany ) ülkemiz ve Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili sözleri tam da sömürge valisi sözleri, 1968 hareketi için utanç kaynağıdır.

İçinden dönekler, işbirlikçiler, yandaş ve yalakalar çıksa da Altmışsekizlilik yurtsever Türk gençliğine yol göstermeye devam edecek. Altmışsekizin Devrimci Kültürü yaşayacak. Tıpkı 49 yıl önce idam sehpasına “Yaşasın Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye” diyerek korkmadan yürüyen, son mektubunda babasına “Baba, sana müteşekkirim, beni Kemalist düşünceyle yetiştirdiğin için” sözleriyle veda eden Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan ile Hüseyin İnan’ın yaşamaya devam ettiği gibi…

6 Mayıs 1972 günü aramızdan  çekilip alınan “Üç Fidan’ı” 49 yıl sonra saygıyla anıyoruz.

               M.Hüsnü Bozkurt

         ADD Genel Başkan Adayı

                    Ve Arkadaşları

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

- Advertisement -spot_img

İNSTAGRAM

SON HABERLER

ALTMIŞSEKİZ’İN DEVRİMCİ KÜLTÜRÜ VE DENİZLER…

ADD Genel Başkan Adayı M.Hüsnü Bozkurt ve Arkadaşları, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarının 49. yılında bir yazı kaleme aldılar.

ELBE EXPRESS/KONUK YAZAR

ALTMIŞSEKİZ’İN DEVRİMCİ KÜLTÜRÜ VE DENİZLER…

Yine bir 6 Mayıs… Yine yüreğimizde derin ve hiç bitmeyecek bir sızı…Yine boğazımızda bir demir yumruk…

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarının üzerinden tam 49 yıl geçmiş.

Biz onlara kısaca “DENİZLER” diyoruz. DENİZLER sadece bu üç kahraman gençten ibaret değil. 12 Mart faşist darbesi sürecinde katledilen, işkence gören, hapislerde çürüyen, geleceği karartılan yüzbinlerce genç. Onlar artık yetmişli yaşlarını sürse de yürekleri halâ gümbür gümbür…

Altmışsekiz Devrimci hareketi deyince aklımıza DENİZLER, DENİZLER deyince de Bindokuzyüzaltmışsekizin devrimci ruhu ve kültürü geliyor.

Bizim için Altmışsekiz sadece boykotlar, üniversite işgalleri değil. Gecekondu yıkımlarında evi başına geçirilen yoksul halkın yardımına koşan, grevdeki, direnişteki işçilerin, toprak işgalleri yapan topraksız köylünün yanında yer alan, tütün üreticisinin mitinginde, geçit vermez Zap suyuna köprü yaparken, özel okullara karşı yürüyüşte, Samsun’dan Ankara’ya “Mustafa Kemal Yürüyüşü”nde Türk Bayrağı ile en önde yürüyen ve “TAM BAĞIMSIZ VE GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE” sloganı ile zihinlerimizden hiç silinmeyecek, ana sütü gibi saf ve tamamen bize ait devrimci  bir kültür…

Akşam yiyecek yemeği olmasa bile elinden kitap düşmeyen, bir tartışmada adı geçen kitabı okumadığının farkına vardığında bunu bir eksiklik olarak görüp utanç duyan, Sinematek’e devrimci filmler getirip izledikten sonra tartışan, Beethoven’i de Şekspir’i de Nazım’ı da Yahya Kemal’i de, Garcia Lorca’yı da Brecht’i de bilen, Aşık Mahzuni Şerif’i de, Aşık İhsani’yi de, Müzeyyen Senar’ı da Mercedes Sosa’yı da, Joan Baez’i de dinleyen, saz çalıp türküler söyleyen, gerektiğinde öfkelenip gerektiğinde ağız dolusu kahkahalar atan ve korkmadan gülümseyerek idam sehpasına yürüyen bir kuşak, Altmışsekizliler…

Cebindeki son parasını arkadaşlarıyla paylaşan, yoksul öğrenci yurdunda ya da  evinde  tencerenin dibini birlikte sıyıran, kazağını, gömleğini, postalını, parkasını hatta iç çamaşırını gönül rahatlığı ile paylaşan, değil şimdiki gibi cep telefonu, güçlükle bulunan ankesörlü telefonda dakikalarca çevir sesi bekleyerek ulaştığı arkadaşının zor durumda olduğunu öğrenince yardımına koşan, pilli radyosuyla Vietnam savaşındaki son durumu izleyip, yüreği Bolivya dağlarında çarpışan Che ile atan bir kültür.

Arkadaşını satmak şöyle dursun, onlardan en küçük bir şeyi gizlemeyi ayıp sayan, aldıkları öğrenci kredisinden artırdıkları üç kuruşu ailelerine gönderen bir yiğit kuşak….

Bu kuşağın devrimci kültürü öylesine etkin oldu ki, kendilerinden çok sonra doğan kuşaklar bile bu devrimci kültürü sürdürmeyi bir onur saydılar. Dahası Altmışsekiz devrimci mücadelesinin yanından bile geçmemiş olanlar, sonraki kuşaklara kendilerini pazarlayabilmek için “Ben Paris’teyken” diye başlayan yazılarında  marka şarap muhabbeti yanında 1968 eylemlerinde Fransız polisine kaldırım taşı fırlattıklarını anlatarak Altmışsekizliliği sermaye edindiler.

Ülkemizdeki Altmışsekiz devrimci hareketi, başlangıç tarihi olarak dünyadaki 1968 hareketi ile eş zamanlı olsa da, talepleri ve hedefleri ile çok farklı idi. Yurtdışındakilerin talepleri arasında üniversite reformu da vardı, ama Onlar; cinsel özgürlük, kız erkek karma öğrenci yurtları, uyuşturucu serbestliği gibi taleplerde de bulunuyorlardı. Oysa bizim Altmışsekizlilerimizin yüreği yoksullarla birlikte Kemalist Cumhuriyet ve Tam Bağımsız Türkiye ideali için atıyor, bu ideal sadece sözde kalmayıp ABD 6. Filosunun erlerini Dolmabahçe rıhtımında denize döküyordu.

Yurtdışındaki 1968 hareketinin talepleri bizim gibi ülkelerin sömürüsünden gelen payları “isyancılarla” paylaşarak bastırıldı. Pek çoğu konformizmin batağında boğuldu. Az gelişmiş ülkelerdeki mücadeleyi desteklemenin yerini, bu ülkeleri aşağılamak, yönetmek düşüncesi aldı. 1968 hareketinin Avrupa’daki en ünlü ismi olan Daniel Con Bendit’in ( Kızıl Dany ) ülkemiz ve Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili sözleri tam da sömürge valisi sözleri, 1968 hareketi için utanç kaynağıdır.

İçinden dönekler, işbirlikçiler, yandaş ve yalakalar çıksa da Altmışsekizlilik yurtsever Türk gençliğine yol göstermeye devam edecek. Altmışsekizin Devrimci Kültürü yaşayacak. Tıpkı 49 yıl önce idam sehpasına “Yaşasın Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye” diyerek korkmadan yürüyen, son mektubunda babasına “Baba, sana müteşekkirim, beni Kemalist düşünceyle yetiştirdiğin için” sözleriyle veda eden Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan ile Hüseyin İnan’ın yaşamaya devam ettiği gibi…

6 Mayıs 1972 günü aramızdan  çekilip alınan “Üç Fidan’ı” 49 yıl sonra saygıyla anıyoruz.

               M.Hüsnü Bozkurt

         ADD Genel Başkan Adayı

                    Ve Arkadaşları

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

- Advertisement -spot_img

İNSTAGRAM

SON HABERLER