Bugün sizlere genç bir yazarı anlatacağım ve onun güzel eseri „Dön Bir Bak Arkana GERİDE NE KALDI“ kitabını özetlemeye çalışacağım.
Kitabın yazarı İhsan Genç, benim doğduğum köyümden hemşehrim olur. Kendisini şahsen hiç tanımadım, kendisini sosyal medya aracılığı ile tanıdım. Ben köyümüzden ayrıldığımda, İhsan belkide dünyaya gelmemişti. İhsan, köyümüz insanlarını, geleneklerini, göreneklerini, anane ve törelerini çok incelikle inceleyerek, edindiği bilgileri makale olarak Sosyal Medya aracılığı ile hemşehrilerine ulaştırmaya çalışıyor.
İhsan, genel olarak köyümüzün ileri gelenlerini, askerde iğne vurmayı öğrenmiş Halil`in, taş duvar ustası Yusuf`un, köyümüzde ki özürlü Osman`ın yaşam mücadelesini kitabında halı nakışı gibi işlemiş. Makalelerini birçok Türk ve yabancı şairlerin şiirleri ile süslemiş. İhsan`ın Sosyal Medya`da ki makalelerine bazan yorum yazıyor ve görüşlerimi belirtiyordum. Dedimya anane ve töreleri yazmış; işte o anane ve törelerden almış olduğu „edebi terbiye“ ile, abi lütfen politik eleştiriler yapma, ben yazılarım ile herkesin gönlüne hitab ediyorum, diyordu. Aslında İhsan`ın her yazdığı cümlenin politik, sosyolojik ve felsefi olarak büyük anlamları var.
Kitabın önsözünü ve son makalelerini, yine kendi köyümün yetiştirdiği değerli insanlar Prof. Dr. İsmet Çetin, Öğretim Üyesi Erdoğan Sarıtepe, ve Av. Hulusi Çoçkun yazmışlar. Her üçününde yazıları İhsan Genç`in kitabına başka bir güzellik katmış ve anlam yüklemiş.
Hanı şu köylünün yetiştirdiği ve ürettiğinin kendisine yettiği zamanlarda ki insanların huzur ve mutluluğunu, o kadar güzel anlatmış ki, okurken vay be, demek benim köylüm ürettiği ile doyabiliyormuş diyorsun. Köyün çobanlarının ve şığırcılarının yalnız çoban olmadıklarını, aynı zamanda hayvan hastalıklarının tedavisini yapan birer baytar görevi yaptıklarını anlatmış. Höllükde belenen çocuğu, karalastik ayakkabıya sevinen çocukları, çarıkla kayalara tırmanan çevik gençleri yazmış İhsan.
Ihsan o kadar can alıcı noktalara parmak basmış ki, örneğin kadir kıymet bilmek, hoş edip hoş olmak, köy odalarında ki sohbetleri, toprak damlarda sırt sırta nasıl yaşandığını anlatmış. Hanı dedimya, abi politik yorumlar yapma diyorduya, aslında İhsan politik yazılarda yazıyordu. Örneğin, Değişen Zaman mı? İnsan m?, diyerek insanların nasıl vefasızlaştığını, kimseyi kırmadan sorguluyor. Terk edilen toprakların hüzünlendiğini, milletin efendisi olan köylünün, son zamanlardaki mutsuzluğunu ve yoksullaştığını anlamlı cümleleri ile anlatıyor İhsan.
Gurbet Treni`i ve şelek yapılan yorganlar ile köylünün gurbet yollarına nasıl düştüğünü, yavuklusuna gurbetden nasıl mekuplar yazdığını, postacı Mustafa`nın bugün size mektup yoktur dediğinde hüzünlenen çocukları anlatmış İhsan. Geleneksel Alacahan aile yapısını anlatırken, o zamanki ailelerin gerçek bir sosyal dayanışma gösterdiklerini anlatmış. Bin bir oyuncağı, Internet`i olmayan, televizyon bilmeyen çocukların kendi yaptıkları oyuncaklar ile ne kadar mutlu olduklarını anlatmış. İhsan`ın her cümlesini okurken hüzünleneceksiniz ve belkide benim gibi göz yaşlarınızı arada bir sileceksiniz.
Evler şimdiki gibi gaz betondan değil, çamurdan yapılan kerpiçler ile inşa edilirdi ve sağlıklıydı diyor İhsan. Eskiden komşu vardı, ekmeğin yoksa komşudan alabilirdin, şimdi ise komşu var, komşuluk yoktur diyor, yalanmı?
Alacahan`ı toprağindan adam fışkıran köy olarak tanımlıyor. Doğrudur, belkide Türkiye`de eşine rastlanmıyacak kadar eğitime önem verir Alacahan halkı. Örneğin, tarihinde üç Millet Vekili`ni Ankara`ya göndermiş. Bir bakan, birçok müsteşar, onlarca profösör seviyesinde bilim adamı, avukat, doktor ve üst düzey bürokrat yetiştirmiştir Alacahan`ın anaları ve babaları.
İhsan kitabında yalnız ileri gelen erkekleri değil, köyün otoritesi olmuş birçok kadınıda yazmış. Örneğin köyün ebesi, ahşcısı veya genç kızların örnek aldığı kadınlarıda anlatmış. Köyün aşığı Aşık Memiş`in düğünlerde söylediği yanık türküleri, zurnacı Abuzer`in yanık makamları ile gelini ve anasını nasıl ağlattıklarını anlatmış.
Alacahanlıların çok hazır cevap olduğunu anlatmış ve bir örnekde vermiş. Birgün Kangal ilçesine bir kaymakam atanır. Kaymakam beraberine jandarma komutanını da alarak, köyleri gezmeye çıkar. Alacahan`a geldiklerinde ne görsünler, bir vatandaş kucağında bir „eşşek sıpası“ ile yürümektedir. Kaymakam vatandaşa şaka yapmak ister. Komutan uyarır, alacahanlılar hazır cevaptır dikkatli konuş. Kaymakam, hemşerim kucağindaki yavrun ile nereye böyle demiş. Alacahanlı hiç altda kalırmı ve şöyle cevap verir:
„Sıpayı mektebe yazdırmaya gidiyorum, efendi, okusun da ya kaymakam, yada başçavuş olsun“ demiş“.
Değerli okurlarım, bugün sizlere kendi köyümden çıkan bir yazarın kitabından bazı alıntılar yaptım. Alacahanlı eskiden nasıl yaşıyordu, borç verirken senet isteniyormuydu, gelin cehizi nasıl yazılır veya cenazeler nasıl defnedilirdi, işte hepisini bu kitabda okuyacaksınız.
Aslında isteyerek yazmıyorum, sevgili İhsan kitabında banada bir bölüm ayırmış ve beni şöyle tarif etmiş: Oraya gidip“oralı“ olmayı başarms „öteki“ olmamış, buraya gelip „buralı“ olmayı buraya „yabancı“ kalmayarak ispatlamış.
Alacahan eski İpek Yolu, yani Sivas Malatya karayolu üzerinde Sivas`ın en eski kasabalarından birisidir. Adını tahminen 1150- 1180 seneleri arasında Selçuklular tarafından siyah beyaz taşlar ile inşa edilmış, etrafı surlarla çevrili Kervan Saray`dan almaktadır.
Sevgili İhsan`a Twitter @ihsanGENC58 veya Facebook ihsan.genc77 ulaşabilirsiniz.
Her yazılan kitab güzeldir, yeterki okumak için zaman ayıralım.