Büyük umutlarla, çözüm sürecini Oslo’daki gizli görüşmelere kadar gidersek 6-7 yıldır sürdürüyor iktidarı. Böyle görüşmelerden çözüm mü çıkar, AKP bu konuyu esas olarak oy potansiyeli olarak görüyor, diyenlere ise söylemediklerini bırakmadılar.
İktidarbaşının geldiği nokta, bir tekmeyle işi bitirmek oldu. Sonrası kaotik bir ortam. Yönetilemeyen bir süreç. Veya eyvah MHP’ye oy kaybediyoruz düşüncesiyle çatışmalara geri dönüş.
Yoo hayır, PKK/ KCK’nin de vuruşmak için fırsat kolladığını biliyoruz. Çözüm sürecine paralel, PKK’nin bütün gücünü Kürt bölgesinde Ankara’dan bağımsız “devlet kurumları” oluşturma politikasını adım adım eyleme dönüştürmesi de herkesin gözü önünde gerçekleşiyordu. Kürt silahlı ve siyasi örgütlenmesinin büyük bir tehdidi ve provokasyonu olan 6-8 Ekim 2014 kalkışması da, bugünler için bilgi veren eylemi olarak unutmayız.
Şu şehitlik biraz da sizlere olsa
RTE’nin “aileler için şehitlik ne mutluluk” lafı dini inançları, vatan için öldüler cennete gittiler inancını sömürmektir. IŞİD için savaşan, kafa kesip boyun koparanlar da benzer inançlar için ölüyor, öldürüyor. Ebedi olarak sürecek bu mücadele lafının da, sürekli şehit ve daha büyük mutluluk gibi bir saçmalığa gittiğinin altını çizelim.
Ama şehit cenazelerinde ailelerin tepkileri, insanlarımızın hiç de öyle düşünmediklerini gösteriyor.
Ateş değdiği yeri yakıyor, düştüğü ocağı kavuruyor. Ve insanın diyesi geliyor: Şu mutluluktan biraz sizler tatsanız, niye böyle mutluluklar hep halka reva görülüyor!
Evleri saran bu ateşte iktidarın büyük rolünü vurgulayalım. Adamlar neredeyse her türlü silahı devreye sokmuş. Bazukalardan tu-tun uzun namlulu tüfeklere ve daha başka nelere… Kürt bölgelerinde silahlı güçlerini böylesine inşa edebilmeleri nasıl mümkün oluyor? Demek merkezi iktidar çökmüş durumda…
Veya “çözüm sürecindeyiz, bırakalım dokunmayalım, süreci zedelemeyelim…” iktidar anlayışı, her türlü kurumun elini kolunu bağlamış. Nitekim buna çok şa-hit olduk, Valilikler tüm “yasadışı” faaliyetleregöz yumuyordu ve TSK de çeşitli saldırılar karşısında engelleniyordu…
O halde, tüm evlerden yükselen ağıtlardan, şehitlerin kanlarından, bu iktidar sorumludur.
Sürücüsünü, insanını, askerini, polisini, yurttaşının canını ve malını saldırılardan koruyamayan ve ülkeyi yeniden kan ve ateşin içine sokan bir iktidar, şimdi kalkmış daha büyük güç, tek başına iktidar olmak istiyor ve halka başvurmaya hazırlanıyor…
Hangi yüzle?
‘Büyük birrüzgâr gerekli’
Başkanlık sistemine geçmek ve anayasayı değiştirmek için 400 milletvekili isteyerek seçimlere girdiniz. Cumhurbaşkanı makamını da itibarını da tehlikeye atan ve sorgulayan bir sonuçla karşılaştınız. Halk bu yetkiyi size vermediği gibi, iktidardan da düşürdü.
Şimdi hangi maskeyle AKP halkın karşısına çıkacak?!
Evet karşımızda “hangi yüzle oy istiyorsun” diye bağıramayan bir CHP var… Kurulan düzenin uslu oyuncusu görüntüsü içinde. Yeniden kapısı koalisyon için çalınır düşüncesiyle mi? O kapıyı böyle ikinci bir durumda yüzlerine çarpacak bir cesaret gösterisi yapabilir mi, yapamaz mı? Davutoğlu’nu artık “mağdur” görmenin hikmeti olabilir mi?
Dünkü gazetemizde Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun, daha önce benimle de paylaştığı bir analizi yayımlandı. Şüphesiz siyaset dinamik bir oyun ve pek çok şey değişebilir, fakat görüşlerini önemsedim (ama işimi Metin Bey’e kaptırmam J).
Pek çok doğru saptamaların olduğu analizin en önemli noktası çıkardığı sonuçtu: İktidarın bu kez kesin önünü kapatacak büyük bir rüzgâr yaratılması gerekir. Ben değil biz diyen, ele ele, bütün iyi olumlu ve etkili güçleri cepheye süren bir politika izlenmesi gerekir.
Evet, tamamen katılıyorum. CHP’den yönetim kendini aşan büyük bir rüzgâr, fırtına oluşturmalıdır bu seçimlerde. Bunu nasıl yapacak?