Bu yol ülkeyi parçalayıp bataklığa sokar…
Geldiğimiz noktaya bakın: Türkçenin Osmanlıca ile, Türkçe alfabenin Arap alfabesi ile yer değiştirme sürecinin eşiğindeyiz… 5 yaşındaki bebelerimize “din eğitimi” dersleri başlatılması öneriliyor. Bebelerimiz onların oyuncağı olsun diye, bir RTE ve benzeri İslamcı totaliter kafada ve iktidarın yalakası ve adamları olarak yetiştirilsin diye doğurduk ve onların ellerine teslim ediyoruz..
Bizlere “toplum mühendisliği yapmayın” diye bas bas bağıran liberal veya İslami utanmazlar korosu eşliğinde, modern dünyanın en aşağılık toplum mühendisliğine soyunan ve ucu El-Kaide ve IŞİD Müslümanlığına kadar giden yola sokulmak isteniyor…
Neredeyse, anne emzirmesi bittikten 6 ay sonra bebeleri onlara teslim etmemizi isteyecekler… Adam boşuna 3-5 çocuktan aşağı düşmüyor! Ona, yetiştireceği çok sayıda kendi kafasında çocuklar gerekli. Uyduruk ve siyasetin tamamen aleti durumundaki sözde Milli Eğitim Şûrası’nın ve aldığı kararların arkasındaki adamdır kendileri… Ne demişti şûra açılışında:
“Bizim bazı sıkıntılarımız var hâlâ. Bu sıkıntıları anaokulundan başlayarak bir hayat tarzı sunarak yeneceğiz…”
Evet anaokulundan başlayacak yeni “hayat tarzı”nın ne olduğu açıklığa kavuştu: 5 yaşında bebelerimizi din eğitiminin içine sokmak… Bunu şiddetle reddetmeliyiz. Okullardan din dersleri kaldırılmalıdır. Din ve ahlak derslerini aileler çocuklarına evde verebilir. Sen de öğrenip öğrenmediklerini okulda test edersin. Toplum ikiye, üçe bölünmüştür. İktidarın siyasal İslam ağına hiç olmazsa laik kesim çocuklarını kaptırmamalıdır. Anaokulunda RTE’nin hayat tarzına hayır! Bunu mahkeme ve dünya konusu yapmalıyız… Bu kadar basit…
Okullarda ciddi bir bilimsel bilgi eğitimini hedeflemeyen bir ülke zaten batıktır… Türkiye eğitimin hemen her alanında nal toplamaktadır dünyada. Küçük bir azınlık eğitimde yukarıda fırlamakta ama yaygın olarak çocuklarımızın önünü açacak, yeteneklerine cevap verecek ve onları en üst eğitim dönemeçlerinden geçirerek zirvelere tırmandıracak bir eğitim sistemi yoktur. Adeta gemisini kurtaran kaptandır…
“Bunu nasıl yaparız”a kafayı yoracaklarına, bebelerimizi din dersi eğitimi içine sokmayı planlıyorlar… Onlar için bilimsel bilgi, özgür ve açık bir beyin, yaratıcı bir insan ve düşünce kötüdür.
Adamları zaten fetva veriyorlardı: Yıkılsın bilimin kaleleri, ODTÜ gibi üniversiteler topa tutulup yok edilmelidir!
Türkiye bataklığın çarmıhına geriliyor
Türkiye’nin evlatlarını, Ortadoğu bataklığının çarmıhına germek istiyorlar! Bizim tek ayrıcalığımız, tek üstünlüğümüz, oradan uzaklaştıkça yaratıcı olmamızdaydı… O da kısmen… Şimdi onu yok edecekler, aramızdaki farkı sıfırlayacaklar… Türkiye’yi tüm ülkesi ve insanıyla, emperyalizmin ve kara cehaletin ebedi köleliğine mahkûm edecekler. Bu süreç 1950’de, ülkemizi kalkındırma iradesini ABD ve Batı’ya teslim etmekle başlamıştı…
Ülkenin zaten etkileri görülen parçalanma, toplumun birbirine girme, mezhep ve etnisite savaşlarının içine düşme, laiklik-din ekseninde büyük bir çatışma, bir üst düzeye çıkarılmak isteniyor.
Kız bebelerimizin başlarının türbanlanması sürecinin doğal sonuçlarıyla karşı karşıyayız.
Türbanı bir özgürlük seçeneği olarak gören Liberal İhanetçilerin, (Merdan Yanardağ, eline sağlık!), şimdi bebelerin din dersine sokulmasına da bir açıklamaları mutlaka vardır… Mesela “darbeyi önlemek…” gibi.
RTE ve adamları bol bol, Müslümanların geçmişte ne büyük keşiflere imza attıklarını anlamaya merak sardılar… RTE, Amerika’yı keşfedenlerin Müslümanlar olduğunu bile iddia etti! Arkasından Bakan Fikri Işık da daha büyük bir palavraya imza attı: Dünyanın yuvarlak olduğunu da Müslümanlar keşfetti!
Batı’nın bilim, teknoloji, düşünce, dünya üzerinde egemenlik ve refah düzeyi karşısında, bir aşağılık kompleksinin çevreyi sardığını görüyoruz…
Ama buna karşı çıkmak için sarıldıkları, bebelere din eğitimidir.
Aşağılık kompleksinden kurtulmak için
Bu politika, ülkeyi Batı karşısında daha büyük bataklık içine sokar… Tam tersine yapmanız gereken, bilim, düşünce, sanat, teknoloji üretececek beyinleri, zincirleri kırarak tamamen özgürleştirmektir. Eğitimde ve sanayi hedefli bilim politikalarıdır. Çin, Kore, Finlandiya böyle yaptılar ve fırladılar…
RTE diyor ki “…ilim Müslümanın yitiğidir, nerede olsa gidip alacağız..” Geçen cuma CBT Gündem’de diyordum ki:
“Bilimi satın alamazsınız, onun yarattığı teknolojiyi para vererek alırsınız… Bilimi, bir sistem, eğitim ve araştırma sistemi olarak kurarsınız; özgür beyinlerle, özgür eğitimle, düşünce bağnazlığının zincirlerini kırarak… Ama bunu yapamazsınız… Bu politikanızla ancak bilimi dışlayan ama teknolojiyi satın alan ve tüketen bir toplumu sahiplenebilirsiniz… Sizin iktidarınız iyi ‘ara eleman’ yetiştirebilmenin yolunu yordamını bilecek ve uygulayacak bir sistemi bile kuramadı..”
Amaçları bilim ve teknolojide Türkiye insanının yolunu açmak değil… Totaliterliğini, iktidarını sağlamlaştırmaktır. Ülkeyi siyasal İslam totaliterliği içine sokmak ve orada boğmaktır… Bu çok net olarak ortaya çıkıyor.. RTE, başından beri bu politikanın adamıdır…
‘Tehlikenin farkında mısınız…’
Bu slogan Cumhuriyet’in 2007 seçimlerine yönelik kampanyasının baş tacıydı. Dün sosyal medyada gezindi durdu… Ve soruldu: Acaba o zaman farkında olmayanlar şimdi farkında mı?.. Cumhuriyet mitinglerine katılan milyonlarca insan tehlikenin yürekten farkındaydı ve alanları doldurdu…
O dönem sürü sepet insan, toplumun sözde “aydınları” halkın bu direnişini “darbeci girişim” olarak nitelendirecekti… Daha sonra bu safsatayı, AKP iktidarına karşı her ciddi direnişe veya protestoya karşı kullanılacaktı. Gezi Direnişi de darbe tezgâhıydı, 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonu da… HES’lere karşı çıkanlar da… Madenlerde direnenler de…
Tehlikenin farkında mısınız, diyecek durumları bile arayabilir bu ülke!