7.2 C
Hamburg
Cumartesi, Nisan 20, 2024

Salmünster’in cesur kızı

halit-celikbudakSalmünster’in ne olduğunu biliyor musunuz ? Sanırım bilenler çok azdır. Eğer haritaya bakarsanız Almanya’da Frankfurt ile Leipzig kentleri arasındaki aksta yer alan küçük bir köyün adıdır… Salmünster veya asıl adıyla Bad Soden-Salmünster köyü iki haftadır Almanya’nın gündeminde… İki hafta önce iki Alman kızı bir Sırp gencin tacizinden kurtarması hayatına mal olan Tuğçe, işte bu köyde doğup büyümüştü…

* * *

Tuğçe dün doğup büyüdüğü köyde toprağa verildi. Cenaze törenine ben de katıldım. Mezarına birkaç kürek toprak attım. Töreni gazetelerden okumuşsunuzdur. Bir Türk televizyonu da naklen yayınlamış… Tekrar etmeye gerek yok. Türkçe gazeteler olayı daha çok şu katıldı, bu katıldı diye protokol haberi olarak yazmış.

* * *

Halbuki gelenler mevki, makam, rütbe gözetmeksizin bir kişiye karşı son görevlerini yerine getiriyorlardı… Bu kutsal bir insanlık göreviydi… En çetin savaşlarda bile ölen askerlere son görevi yerine getirmek için savaşa ara verildiği tüm tarih kitaplarında yazar… Dünyanın dört bir yanından iki yüzü aşkın gazeteci ve televizyoncunun izlediği cenaze töreniyle Tuğçe, doğup büyüdüğü köyde gözyaşlarıyla defnedildi.

* * *

Dün dikkatimi çeken şeylerden biri dev bir ağaç oldu…  Tuğçe’nin mezarı dev bir akağaçın dibinde… Akağaç, hem Türk hem de Avrupa kültüründe, mitolojisinde kutsal bir ağaçtır…   Avrupa mitolojisinde gençliği, ilkbaharı, genç bir Tanrıça’yı temsil eder… Türk mitolojisinde de Tanrı’nın ağacı olarak nitelenir. 150-200 yıl yaşayan bu ağaçlar gerekmedikçe kesilmez… Anlamlı bir tesadüf diye düşündüm…

* * *

Tuğçe’nin ailesi perişandı… Nasıl perişan olmasınlar ki… Yaklaşık dört yıl önce mesai arkadaşımız Korkut Pulur’u kaybetmiştik. Babası Hasan Pulur Milliyet’teki köşesinde acısını dile getirmişti… Hasan Pulur şöyle yazıyordu; “Bazı deyimler vardır, dilimizden düşürmeyiz, acaba gerçek anlamını bilerek mi kullanırız ? Mesela “Evlat acısı ya da evlat acısı gibi…” deriz. Başımıza gelen olumsuz olayı, bu deyimlerle anlatırız… “Evlat acısı gibi çöktü içimize” deriz. “Evlat acısı gibi sarsıldık” deriz.
Ama hiç kimse, o acıyı yaşamadan -Allah da yaşatmasın- bu deyimin anlamını anlayamaz. Biz yaşadık ve anladık…  Evlat acısı yaşarken, insan mutlu olur mu? Dilimize takılmış bir laf var:  “Acıyı veren, sabrı da verir.”  Madem öyle, bekliyoruz.”

 

* * *

Bad Soden-Salmünster, bağrında tarihi barındıran bir köye… 29 Ekim 1813’te Leipzig Savaşı’ndan dönen Napolyon’un uğrayıp soluklanmış… Onun o gün üzerinde oturduğu bank, köyde 1687’de yapılan Hotel Engel’in girişinde sergileniyor… Salmünster’in diğer bir adı “Cesur Kadınlar Köyü” dür. Dostum Diş Hekimi Tayfun Çilingir, 40 yıldır bu köyde yaşıyor. Tuğçe’yi ve ailesini de yakından tanıyor. Ben de dostum Tayfun’u ziyaret için bu sevimli köye daha önceleri defalarca gitmiştim. Dün de epey erken gidip köyün sokaklarında dolaştım. Köydeki “Cesur kadın” heykeli önünde biraz durdum.

* * *

Bertolt Brecht’in o ünlü “Cesaret Ana ve Çocukları” eserindeki “Otuz Yıl Savaşları” döneminde (1618-1648) İsveç askerleri Salmünster’e saldırır. Hasat zamanıdır. Erkekler tarlalara gitmiştir. 1646’da tam öğle vakti 1200 askere karşı kadınlar kaleyi nasıl savunacaklarını düşünürken akıllarına arılar gelir… Köydeki arıları sepetlere doldurup askerlerin üzerine boca ederler… Neye uğradığını şaşıran İsveç birliği kaçar gider… Richard von Boxberger’in bu olayı epik anlatan uzunca bir şiiri var… Efsane böyle… 2001 yılında köyde elinde sepet olan bronz bir “Cesur kadın” heykeli dikilmiş..

* * *

Tuğçe, işte bu “cesur kadınlar” köyünde doğmuş… İki hafta önce McDonalds şubesinde iki Alman kızın imdat seslerini hiç tereddüt etmeden koşmuş… Etrafta onlarca müşteriye rağmen… Cesaretin timsali oldu… Yozgat’tan Almanya’ya gelen bir ailenin üç evladından biri olan Tuğçe, 23. yaş gününde yaşama veda etti. Almanya’nın Giessen Üniversitesi’nde öğretmen olmak için okuyordu. Sırp gencin attığı tokatla yere düşmesiyle aldığı darbe ölümüne yol açtı. Tıp, Tuğçe karşısında çaresiz kaldı… 23’üncü doğum günü yaşam destek ünitesi kapatılan Tuğçe, bağışladığı kalbi, böbrekleri ve karaciğeri ile başka insanlara ‘can vererek’ herkesin kalbine taht kurdu.

* * *

Tuğçe, Almanya Cumhurbaşkanı’nın yayınladığı taziye mesajında dediği gibi o başkalarının yüzlerini çevirdiği yerde örnek bir şekilde yüreklilik ve medeni cesaret gösterip şiddet mağdurlarının yanında durdu. O her zaman örnek bir kişilik olacak. Cesur Kadınlar köyü Bad Soden-Salmünster, bundan sonra Tuğçe ile her zaman gurur duyacak. Nasıl ki yaklaşık 400 yıl önce köyün kadınlarının cesareti bugün de konuşuluyorsa, Tuğçe’nin bu davranışı da ilelebet konuşulacak.

* * *

Her şeye rağmen olup bitene inanmak çok güç… Dün cenaze törenine katılan Alman din adamı konuşmasına hatırladığım kadarıyla şöyle başladı. “Bazı anlar, olaylar vardır. Kesinlikle inanmak istemeyiz. Tuğçe’nin ölümü de böyle… İnanmak zorundayız”

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

- Advertisement -spot_img

İNSTAGRAM

SON HABERLER

Salmünster’in cesur kızı

halit-celikbudakSalmünster’in ne olduğunu biliyor musunuz ? Sanırım bilenler çok azdır. Eğer haritaya bakarsanız Almanya’da Frankfurt ile Leipzig kentleri arasındaki aksta yer alan küçük bir köyün adıdır… Salmünster veya asıl adıyla Bad Soden-Salmünster köyü iki haftadır Almanya’nın gündeminde… İki hafta önce iki Alman kızı bir Sırp gencin tacizinden kurtarması hayatına mal olan Tuğçe, işte bu köyde doğup büyümüştü…

* * *

Tuğçe dün doğup büyüdüğü köyde toprağa verildi. Cenaze törenine ben de katıldım. Mezarına birkaç kürek toprak attım. Töreni gazetelerden okumuşsunuzdur. Bir Türk televizyonu da naklen yayınlamış… Tekrar etmeye gerek yok. Türkçe gazeteler olayı daha çok şu katıldı, bu katıldı diye protokol haberi olarak yazmış.

* * *

Halbuki gelenler mevki, makam, rütbe gözetmeksizin bir kişiye karşı son görevlerini yerine getiriyorlardı… Bu kutsal bir insanlık göreviydi… En çetin savaşlarda bile ölen askerlere son görevi yerine getirmek için savaşa ara verildiği tüm tarih kitaplarında yazar… Dünyanın dört bir yanından iki yüzü aşkın gazeteci ve televizyoncunun izlediği cenaze töreniyle Tuğçe, doğup büyüdüğü köyde gözyaşlarıyla defnedildi.

* * *

Dün dikkatimi çeken şeylerden biri dev bir ağaç oldu…  Tuğçe’nin mezarı dev bir akağaçın dibinde… Akağaç, hem Türk hem de Avrupa kültüründe, mitolojisinde kutsal bir ağaçtır…   Avrupa mitolojisinde gençliği, ilkbaharı, genç bir Tanrıça’yı temsil eder… Türk mitolojisinde de Tanrı’nın ağacı olarak nitelenir. 150-200 yıl yaşayan bu ağaçlar gerekmedikçe kesilmez… Anlamlı bir tesadüf diye düşündüm…

* * *

Tuğçe’nin ailesi perişandı… Nasıl perişan olmasınlar ki… Yaklaşık dört yıl önce mesai arkadaşımız Korkut Pulur’u kaybetmiştik. Babası Hasan Pulur Milliyet’teki köşesinde acısını dile getirmişti… Hasan Pulur şöyle yazıyordu; “Bazı deyimler vardır, dilimizden düşürmeyiz, acaba gerçek anlamını bilerek mi kullanırız ? Mesela “Evlat acısı ya da evlat acısı gibi…” deriz. Başımıza gelen olumsuz olayı, bu deyimlerle anlatırız… “Evlat acısı gibi çöktü içimize” deriz. “Evlat acısı gibi sarsıldık” deriz.
Ama hiç kimse, o acıyı yaşamadan -Allah da yaşatmasın- bu deyimin anlamını anlayamaz. Biz yaşadık ve anladık…  Evlat acısı yaşarken, insan mutlu olur mu? Dilimize takılmış bir laf var:  “Acıyı veren, sabrı da verir.”  Madem öyle, bekliyoruz.”

 

* * *

Bad Soden-Salmünster, bağrında tarihi barındıran bir köye… 29 Ekim 1813’te Leipzig Savaşı’ndan dönen Napolyon’un uğrayıp soluklanmış… Onun o gün üzerinde oturduğu bank, köyde 1687’de yapılan Hotel Engel’in girişinde sergileniyor… Salmünster’in diğer bir adı “Cesur Kadınlar Köyü” dür. Dostum Diş Hekimi Tayfun Çilingir, 40 yıldır bu köyde yaşıyor. Tuğçe’yi ve ailesini de yakından tanıyor. Ben de dostum Tayfun’u ziyaret için bu sevimli köye daha önceleri defalarca gitmiştim. Dün de epey erken gidip köyün sokaklarında dolaştım. Köydeki “Cesur kadın” heykeli önünde biraz durdum.

* * *

Bertolt Brecht’in o ünlü “Cesaret Ana ve Çocukları” eserindeki “Otuz Yıl Savaşları” döneminde (1618-1648) İsveç askerleri Salmünster’e saldırır. Hasat zamanıdır. Erkekler tarlalara gitmiştir. 1646’da tam öğle vakti 1200 askere karşı kadınlar kaleyi nasıl savunacaklarını düşünürken akıllarına arılar gelir… Köydeki arıları sepetlere doldurup askerlerin üzerine boca ederler… Neye uğradığını şaşıran İsveç birliği kaçar gider… Richard von Boxberger’in bu olayı epik anlatan uzunca bir şiiri var… Efsane böyle… 2001 yılında köyde elinde sepet olan bronz bir “Cesur kadın” heykeli dikilmiş..

* * *

Tuğçe, işte bu “cesur kadınlar” köyünde doğmuş… İki hafta önce McDonalds şubesinde iki Alman kızın imdat seslerini hiç tereddüt etmeden koşmuş… Etrafta onlarca müşteriye rağmen… Cesaretin timsali oldu… Yozgat’tan Almanya’ya gelen bir ailenin üç evladından biri olan Tuğçe, 23. yaş gününde yaşama veda etti. Almanya’nın Giessen Üniversitesi’nde öğretmen olmak için okuyordu. Sırp gencin attığı tokatla yere düşmesiyle aldığı darbe ölümüne yol açtı. Tıp, Tuğçe karşısında çaresiz kaldı… 23’üncü doğum günü yaşam destek ünitesi kapatılan Tuğçe, bağışladığı kalbi, böbrekleri ve karaciğeri ile başka insanlara ‘can vererek’ herkesin kalbine taht kurdu.

* * *

Tuğçe, Almanya Cumhurbaşkanı’nın yayınladığı taziye mesajında dediği gibi o başkalarının yüzlerini çevirdiği yerde örnek bir şekilde yüreklilik ve medeni cesaret gösterip şiddet mağdurlarının yanında durdu. O her zaman örnek bir kişilik olacak. Cesur Kadınlar köyü Bad Soden-Salmünster, bundan sonra Tuğçe ile her zaman gurur duyacak. Nasıl ki yaklaşık 400 yıl önce köyün kadınlarının cesareti bugün de konuşuluyorsa, Tuğçe’nin bu davranışı da ilelebet konuşulacak.

* * *

Her şeye rağmen olup bitene inanmak çok güç… Dün cenaze törenine katılan Alman din adamı konuşmasına hatırladığım kadarıyla şöyle başladı. “Bazı anlar, olaylar vardır. Kesinlikle inanmak istemeyiz. Tuğçe’nin ölümü de böyle… İnanmak zorundayız”

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

- Advertisement -spot_img

İNSTAGRAM

SON HABERLER